30 Ağustos 2016 Salı

MURADİYE; SABRIN ACI MEYVESİ
...
Muradiye'yi dolaşırken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hep o dizeleri yankılanır beynimde
"Muradiye Sabrın Acı Meyvesi,
Ömrünün Timsali Beyaz Nilüfer"
demişti burası için...
...
Sabrın acı meyvesı ne demekti ve Muradiye Külliyesi'ne neden böyle ithaf edildi anlamak için sanırım Muradiye'nin ruhuna kulak vermek gerekiyor...
Sıkıntılı günlere katlanmak zordur elbet. Ama dayanıldığı takdirde sonuçları güzeldir
İşte burada sırlanmış hikayeleriyle ebedi istirahate çekilmiş bu insanların, sakin bir gününüzde gelirseniz eğer size anlatacağı ne çok hikayesi olacaktır...
Dilerseniz bir kaçının derûni hikayelerini dile getirelim...

CEM SULTAN TÜRBESİ

Fatih Sultan Mehmet'in küçük oğlu Cem Sultan Konya'da sancak beyliği yapan iyi yetişmiş bir şehzadedir.  Babası Fatih Sultan Mehmet'in vefat haberini Amasya'da sancak beyliği yapan abisi Sultan II.Beyazit'tan bir gün geç haber alması sebebiyle Payitahta vardığında abisini çoktan tahta oturmuş bulur...
Bunun üzerine Bursa'ya gelerek adına para bastırıp, hutbe okutan Cem Sultan bi nevi padişahlığını ilan eder... Sultan II.Beyazit'ın ordusuyla Cem Sultan'ın ordusu karşılaşır... Cem Sultan'ın ordusu mağlup olunca Akdeniz'e iner ve Rodos Şövalyelerine sığınarak  onların da desteğiyle Vatikan'a gider...Vatikan Cem Sultan'ı elinde bi  koz  olarak kullanır ve Osmanlı Devleti'ni hayli yoran miktarda haraca bağlar... Daha sonrasında Vatikan'da vefat eden Cem Sultan'ın naaşı Bursa'ya getirilir ve Muradiye Külliyesi'ne defnedilir...
Vatikan yönetiminin Hristiyan olmasi karşılığında Kardinallik ve ülke yönetimi teklifinde bulunmasını şiddetle reddeden ve ömrü boyunca bi vakit namazını kaçırmamış olması da gerçekten ilginçtir...


ŞEHZADE MUSTAFA

Kanuni Sultan Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan oğlu Şehzade Mustafa'nın hazin hikayesinin her aklıma geldiğinde hüzünlendiren bi tarafı vardır benim için...
...
Taşlıcalı Yahya'nın bu katlin sonrasında yürekleri yakan satırları yıllar sonra bile acının tazeliğini korur gibi adete...
...
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı mustafa hânı
Tolundu mihr-i cemali bozuldı dîvânı
Vebâle koydular âl ile Ali Osmânı.
...

1553 yılında Konya Ovasında Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Çadırına davet edilen Şehzade Mustafa, babasından sonra Osmanlı Devleti'nde en güçlü orduya sahipken yinede o çadıra girmiştir. Hikayenin benim için en yürek yakan tarafı bu bana göre... Tarihte yaşanmış bazı hadiseler de insan etkilenmeden edemiyor... Mert ve Civan bi Şehzade olduğunu yıllar sonra bile hissettirir gibi adeta
Allah ömrümden bereketlenmiş bi âhiret hayatı nasip eder inşallah ona...

Kanunlarıyla Adalet timsali olmuş Kanuni Sultan Süleyman'ın da bizim onda göremediğimiz bi yanı muhakkak olmuştur diyerek hesaplarını öbür dünyaya bırakalım gerisi Allahü Âlem...

II.MURAT TÜRBESİ

Muradiye Külliyesi'ne ismini veren Osmanlı Devleti'nin 6.Padişahı Sultan II.Murat, kendi isteğiyle ahir ömründe tahtından feragat edip oğlu Fatih Sultan Mehmet'i tahta çıkararak Saltanattan vazgeçmiş bir yüce  padişahtır.

Segedin Antlaşmasiyla 10 yil birbirleriyle savasmama karari almış Avrupa, Osmanlı Tahtında 12 yaşında bir çocuk oturması sebebiyle  antlaşmayı bozmuştur... Avrupa Haçlı ordusuna karşı ordusunun başına tekrar geçen Sultan II.Murat Varna Savaşı'yla Balkan topraklarını Osmanlı topraklarına dahil etmiştir
...
1451 yılında vefat ettiginde Çelebi Mehmet'ten devraldigi Osmanli Topraklarını tam 3 katına çıkarmış bir Devlet birakmistir oglu Fatih Sultan Mehmet'e...
Vasiyeti üzre öldüğünde kendinden önce vefat etmiş Oğlu Şehzade Alaaddin'in yanına defnedilmistir.  Mezarının üstü sade  toprakla örtülü olup üstü açık bırakılmıştır. Çünkü Sultan II.Murat öldüğümde "Beni ALLAH'IN Rahmetinden Bereketinden Mahrum Bırakmayın" demiştir.
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi her daim üzerlerine olsun inşallah...
          Muradiye Külliyesinin anlatılacak hikayeleri bitmez...
Hayatın Sessiz tanıklığını yapan bu hazirede biraz huzur bulmak, biraz hayatın  telaşından sıyrılmak istiyorsanız eğer bir gün   mutlaka kapısını çalın derim..

29 Ağustos 2016 Pazartesi

BURSA'DA MEDFUN BİR GÖNÜL SULTANI

Her şehrin bir Fatihi olduğu gibi, birde Manevi Gönül Sultanları vardır... Yükseklerden şehri izleyerek o şehri hem korurlar, hemde kapılarına gelmiş insanların yüreğine bi nebze de olsa inşirah olurlar...
...
Söz konusu eğer Güzel Bursa'mız ise akla ilk gelen isimdir Emir Sultan hz.leri... Medine'de gördüğü bir rüya neticesinde yanan kandili Bursa'da sönmüştür sönmesine fakat onun gönül ateşi insanların gönlünde bi ömür yanmaya devam etmiştir...
...
Soyu Peygamber efendimizin soyuna dayanması dolayısıyla Emir ünvanını alan Emir Sultan hz.lerini Bursa'ya işaret gösteren sebep neydi? Aslında Tarih bilgilerimizi biraz yoklarsak sebebini bulmak çokta güç değil.... Çünkü Emir Sultan hz.lerinin Bursa'ya geldiği tarihlerde Osmanlı Devleti'nde devir Yıldırım Beyazıt devridir ve Bursa o zamanlar Devletin başkentidir.... Yıldırım Beyazıd Han'ın Peygamber soyundan gelmiş bir gönül Sultanına tabiri yerindeyse bir yol göstericisine öyle ihtiyacı vardır ki!...
Ki öylede olur Emir Sultan hz.leri Yıldırım Beyazıt Han'ın hem gönül Sultanı, hem de damadı olmuştur...

Hiçbirşeyin tesadüfi olmadığı bu Kainatta Tevafuk üzerine kurulu bir düzen var vakti saati gelince gerçekleşen...
İşte bu yüzdendir bu insanları doğduğu topraklardan buralara hicret ettiren... 


Varlığıyla Bursa'mızı şereflendiren, her daim herkese açık kapısıyla gönüllere inşirah veren, kimilerine göre hayırlı günlerin başlangıç yeri, kimilerine göre derdini paylaştığın bir huzur kapısıdır...
Her ne için olursa olsun Emir Sultan hz.lerinin ruhu her daim hissedilir Bursa'nın maneviyatına gönlünü adayanlar için...

TARİH SEVDAM

Bu hafta bi heyecan var içimde sebebi benim icin aşikar olan... Yeniden öğrenci olacak olmanın mı yoksa hayaliyle yanıp kül oldugum Tarih Sevdama bi adım daha yaklaşıyor olmanın heyecanı mı bilinmez  ama bu hayaller bigün gerçekleşecek sonu nerde biter bilinmez ama gerçekleşecek biliyorum...
...
Ruhumun ve yüreğimin enderununa işlenmiş olan bu sevgi ve tarihi mekanlarda hissettiğim o huzur, beni bu zamandan koparıyor sanki... Zaten günümüz insanına çokta uyum sağlayamayan ben bırakın tarihin tozlu sayfalarında kalayım...
Sırf bu yüzden bile Tarih okunurdu, Tarih kitaplarının arasında kaybolmak bile mutluluk benim için...
Her hayrın bi başlangıcı var, her hayalin de bi sonucu umarım bu hayrın da, hayallerinde başlangıcı ve umut kapısıdır...
...
Ayasofya'da tarihini dinlediğim bu mekanda inşallah bigün rehberlik yapmakta nasip olur  diyerek, resmine bakıp huzur bulduğum bu mekanlarda Rabbin bi ömür ömrümü tüketmeyi vasıl eylesin inşallah...
#anadoluuniversitesi #tarih #yeniden #öğrenci #olmak

22 Ağustos 2016 Pazartesi

MUHİBBİ; AŞK VE SEVGİYİ KENDİNDE SIR EDENLERE

Kanuni Sultan Süleyman 1534 Irakeyn seferine giderken Konya'ya uğrar... Orada medfun bulunan Mevlana Celaleddin Rumi hz.lerinin türbelerini ziyaret eder, âlimlerin sohbetlerine katılır... Hayır dualarını alarak çıktığı seferini zaferle neticelendirir...
...
Dönüş yolunda tekrar Konya'ya uğrar.. Mevlana hz.lerinin türbedari Osman Dede'nin sohbetlerinden bereketlenir. Bu sırada memleket meselelerinden bazı durumları arz edince onlardan yüreğine inşirah verecek cümleler duyar...Sohbet esnasında kendinde manevi coskunluk hâli  hasıl olur... Bunun sebebi sorunca ona şöyle derler...
"Bu çeşit manevi tesir ve kalp aydınlığı başka meclislerde hasıl olmaz.Ancak gönül sahiplerinin Allahü teâlânın sevdiklerinin yüce meclislerinde ele geçer" derler...
...
Kanuni Sultan Süleyman buna hayret edince
"Sultanım hersey kendisine uygun olan şeye tesir eder.Yani söz ve kalıba ait olan şeyler  görünen his ve uzuvlara tesir ettiği gibi,  hâle ve kalbe ait olan şeyler de görünmeyen duyguları aklı, kalbi ve ruhu aydınlatır" buyururlar...
...
O günden sonra Kanuni Sultan Süleyman Aşk ve Sevgiyi kendinde Sır eden manasına gelen "MUHİBBİ" mahlasını kullanır...
...
Bir Cihan Padişahı, Yedi iklimin Sultanı Sultan Süleyman ve Aşkı ve Sevgiyi Sır etmiş MUHİBBİ mahlasiyla yazılmış şiirleri..
...
 Bana dildârın cefâsı hoş gelir
Nitekim gayre vefâsı hoş gelir

Derdi ile hoş geçer dil dilberin
Derd sanma kim devâsı hoş gelir

Zahm-ı peykânı kızıl güldür bana
Bülbülüm hâr-ı belâsı hoş gelir

Yâreme merhem durur çün zahm-ı dost
Cânıma tîr-i belâsı hoş gelir

Ey Muhibbî âleme şâh olmadan
Dilberin olmak gedâsı hoş gelir

4 Ağustos 2016 Perşembe

AYASOFYA;  BİR ZAMANLARIN BAŞLANGIÇ MERİDYENİ

Tarihi mekanlar geçmişlerinde sakladıkları sırlardan mı bilinmez hepsi farklı farklı duygular hissettirir bana.
Ayasofya'nın da havası hep bi hüzünlü gelir nedense.
Bir zamanlar Osmanlının Cami-i Kebir ilan ettiği bu mabedin bi hikayesi daha var ki tarihin aslında ibret levhası halini bizlere nasıl da ayan beyan anlatıyor...
Bugün Londra'nın Greenwich şehrinden geçen başlangıç meridyeni 1884'lü yıllara kadar Ayasofya'nın hilalinden geçiyormuş...
 ...
Yedi cihana hükmetmiş Atalarımızın Dünya üzerindeki etkisine bakın...
 ...
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya camiye çevirir ve yanına İstanbul'un ilk Üniversite binasını Fatih Medresesi'ni inşa ettirir... Fatih Sultan Mehmet'i büyük yapan unsurlardan biri ilme ve alimlere verdigi önem... Zamanın büyük alimlerinden Semerkand'da doğmuş  Ulugbey medresesinde yetişmiş Ali Kuşcu'yu büyük bir merasimle İstanbul'a getirtir ve bu medreseye müderris yapar... Ali Kuşcu En büyük eserlerini burada sunar Fatih Sultan Mehmet'e...
...
Ayasofya her zaman ilim ve alimlerin yuvası olması ve Osmanlı Devleti'nin Dünya'da tek söz sahibi imparatorluk olması sebebiyle Başlangıç meridyeni Ayasofya'nın hilalinden geçer...
...
Tarih bilgisi geçmişle bugünümüz arasında bi köprüdür aslında... Öyle bir köprü ki geçmesini bilene ders, geçmesini bilmeyene hezimet olur... Biz ders çıkaranlardan ibret alanlardan olalım inşallah..