27 Aralık 2017 Çarşamba


TÜRK KAHVESİNİN SIRADIŞI TARİH YOLCULUĞU
KALDİ EFSANESİ ☕🐐☕🐐☕🐐
....

Kokusuyla gönülleri cezbeden Türk kahvesinin gerçekten de çok sıradışı bir Tarih Yolculugu var. ☕
Bu konuda en çok kabul gören efsane ise meşhur  "Kaldi Efsanesi"...🐐🐐

Rivayete göre YEMEN'de Keçi çobanı olan KALDİ, hergün otlatmaya çıkardığı keçilerinden birinin mutamadiyen gözden kaybolduğunu 👀 farkeder ve merak ederek onu takip eder 👣👣
...
Keçisini bir çalının başında top top meyveleri yerken bulur 🐐🌳
Keçiler bu ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. 💫

Kaldi merak ederek kendiside yer, tadı oldukça acı olan bu meyveden yanına biraz alır ve buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişleri ŞAZİLİ’YE gider..👥

Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar.🔥Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır.☕

Yayılan aroma Kaldi'ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar.
Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır.
Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar.☕
Kahveyi ilk içen kişiler de Sufiler olur ☕
hatta dervişlerinin ismi olan ŞAZİLİ de kahvenin bir diger adı olur...
Ne ilginç ya, arada "Şazili" dicem kahve için şaşırmazsınız artık 🙆

...

Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve YEMEN ve ARABİSTAN'A yayılır.♒🔆

Kahve Yemen’den sonra MEKKE’YE’ye ve MISIR’A tanıtılır.
KAHİRE’DE ilk kahvehane 1521 yılında açılır

Aynı yıllarda Halep, Şam, Bağdat ve Tahran’da kahvehaneler açılır.
...
Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İSTANBUL'a da kahvenin kokusu  ulaşmakta gecikmez.
Devir Kanunî Sultan Süleyman devridir ve  Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirilir Türk kahvesi...

16. YÜZYILDA, KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN döneminde İSTANBUL’A gelen kahvenin tadına HAYRAN kalan Kanuni’nin sayesinde bu sihirli içecek kısa sürede Osmanlı sınırları içinde yayılır

Saray mutfağında özel olarak yetiştirilen Kahvecibaşının yaptığı kahve o kadar lezzetliymiş ki 1554 yılında,  Tahtakale’de bir kahvehane açılmış

TÜRK KAHVESİNİN AVRUPA YOLCULUĞU
...
Türk kahvesi Osmanlı tacirler tarafından ilk önce İTALYA’YA götürülmüş.👑👣
...
AVRUPA’DA ilk kahve dükkanı 1645 yılında İtalya VENEDİK'te açılmış..
....
Kahve dükkanları ile ünlü bir şehir olan VİYANA’DA ilk kahve dükkanı ise 1683 yılında açılmış....
...
Osmanlı ordusunun yenildiği ikinci VİYANA kuşatmasından sonra ele geçirilen çuvallar dolusu kahveyi alan Viyanalilar, ona köpüklü süt ve şeker katarak kendi kahve usullerini geliştirmişler.

YASAK İÇECEK KAHVE ✋
...
Kahve Papa tarafından da kendi din görüşlerine aykırı bulunmuştur hatta "ŞEYTANIN ACI İÇECEĞİ" diye yaftalanmıştır.
İlk zamanlarda İngiltere’de KRAL da kahveleri kapatmıştır.
Prusya Kralı Büyük Frederik, 1732 yılında ülkesinde kahveyi yasaklamıştır

Kahve, ilk defa Osmanlılarda Kanuni Sultan Süleyman devrinde yasaklandı.

Kahve genellikle siyasî sebeplerden dolayı zararlı bulunmuş ve aleyhine fetvalar verilmiştir.
Kahvehanelerde bazı eleştirilerin dile getirilmesi devleti yönetenleri rahatsız etmeye başlamış ve zaman zaman kahve haramdır şeklinde fetvalar verilmiştir. Yani yasaklanma sebebi sağlığa zararlı olması değil tamamen SİYASİ'dir
.... . .     .  
İkinci kez yasaklanışı, Sultan III.MURAT devrine rastlar.
Bu yasak da uzun sürmedi. Karşı koyan din bilginleri ile kalem sahiplerinin ricası üzerine padişah 1587 yılında kahve yasağını kaldırır

...
Kahve, Sultan I.Ahmet zamanında üçüncü defa yasaklandı.
Kahvenin son defa yasaklanması ise Sultan IV.Murat zamanında olmuştur.
1633 yılında kahveyle birlikte tütün de yasaklandı.
Gerekçe olarak
İstanbul’daki büyük yangınlara kahvehanelerin sebep olması gösterildi.
Sultan IV.Mehmet zamanından bugüne ise kahve artık özgürlügüne kavuşmuştur.
....



Son olarak Fransız Devlet Bakanı Talleyrand Kahve için söylediği sözleri dile getirmek istiyorum

“ŞEYTAN kadar KARA, CEHENNEM kadar SICAK, MELEK kadar SÂF, AŞK kadar da TATLI.”

...
Gerçekten çok HOŞ bir tanım değil mi... Bilenler bilir Kahvenin yerinin hiçbirşey tutmadığını...

Kendine Has dayanılmaz kokusu ve damakta bıraktığı o muazzam tadı ile baştan çıkaran Kahve Tarih boyunca insanları peşinden diyar diyar gezdirmiş...
Bize düşen de bu keyifli yolculuğu kaleme almak olmuş....
Ne demişler GÖNÜL MUHABBET İSTER KAHVE BAHANE...❤
KAHVESİZ ve TARİHSİZ kalmayın Canlar ☕🙋😊


23 Aralık 2017 Cumartesi

MÜHR-Ü HÜMAYUN'UN DÜŞMAN ELİNE GEÇTİĞİ İLK SAVAŞ
ZENTA MUHAREBESİ
...
Osmanlı Tarihi'nde bir ilk olarak kayıtlara geçen bu savaş tarihimizin dönüm noktalarından biridir.
...
1697 tarihinde Avusturya ordusunun başında bulunan Prens EUGEN ile Osmanlı Devleti'nin padişahı II.Mustafa karşı karşıya gelmişlerdi
...
Avusturya'nın ZENTA bölgesinde gerçekleşen bu savaşta TİSA ırmağı üzerine kurulan köprüden geçmeye çalışan bircok önemli devlet adamı şehit olmuştu...
Köprünün diğer tarafına geçmiş olan ordunun bir kısmı ve başında bulunan padişah köprünün karşı tarafında olan hadiseleri malesef hüzünle seyretmiş ama elinden birşey gelmemiştir...

...
Daha da önemlisi, savaş sırasında VEVZÎRİÂZAM Elmas Mehmet Paşa da sehid düşmüş
“MÜHR-Ü HÜMÂYÛN” sefer meydanında kalmıştı.

Bu durum OSMANLI TARİHİNDE yasanan bir İLKTİ.

Avusturyalılar ele geçen bu mühre çok KIYMET vermislerdir.

PRENS EUGEN 15 Eylül 1697 tarihinde Avusturya İmparatoruna yazdığı raporda söyle demektedir:
 “BÜTÜN MUHAREBE BOYUNCA BÖYLE ÇOK NADİR BİR GANİMET HENÜZ ELE GEÇMEMİŞTİR.”

Avusturyalılar kazanmış oldukları bu başarılarının anısına bir de MADALYON yaptırmışlardır.

Önyüzünde gül ve çiçeklerle süslü Sultan II. Mustafa'nın mühründeki tuğrasının pozitif kabartması, tuğranın sol alt tarafında ise Arapça rakamlarla savaşın gerçekleştiği tarih bulunmaktadır.

13 Aralık 2017 Çarşamba

"BARUT KOMPLOSU"  🎭
İNGİLTERE PARLAMENTOSU'NA SUİKAST👑💣
...
Hayatta herşeyin bir çıkış noktası var aslında ...
Gördüğümüz zaman hemen tanıdığımız ama hikayesini bilmediğimiz Tarihi hadiseler beni çok heyecanlandırıyor...
...
Bu maskeyi tanımayan, denemeyen yoktur sanırım🎭
Bakın bu maskeyi meşhur yapan kişi aslında kimmiş??? Hikayesi oldukça ilginç ✒

....



16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarında, İngiltere mezhep çatışmaları ile çalkalanıyordu.
"Martin Luther" akımının başladığı akımla Hristiyan dünyası ikiye bölünmüştü. KATOLİKLER ve PROTESTANLAR...⚡
...


Bu dönem PROTESTAN İngiliz Kraliyeti, Katoliklerinin haklarını sınırlandırır... Bu tarihten sonra Katolikler, devlete karşı ayaklanır...👣👣

Bir grup katolik, zamanın İngiltere Kralı ve aynı zamanda Muhafazakar Protestan olan  I. James'e suikast düzenleme kararı alır.🔫👑


Suikast planı temelde çok basittir:

WESTMİNSTER SARAYI’ndaki İngiliz Parlamento Binasını, içindekilerle birlikte havaya uçurmak 💨🔥💣

Böylelikle yalnızca KRAL değil, KRALA destek veren ARİSTOKRASİ üyeleri de temizlenecekti.
LORDLAR KAMARASI'nın sonu gelecekti🔥

Binayı havaya uçurmak için önce meclis binasının altındaki mahzen kiralanır.Buraya barut fıçıları yerleştirilir.
Bu olayın tarihe "BARUT KOMPLOSU" olarak geçme sebebide işte bu fıçılardır ✒📖

Plan kusursuz bir şekilde işlerken, komploculardan birinin yaptığı hata durumun ifşa olmasına sebep olur...
...
Bu komplocu, sarayda çalışan bir akrabasına "o gün saraya gitmemesi" 👥 telkininde bulununca kraliyetin kulağına kadar gider SUİKAST İHTİMALİ.👂

5 kasım 1605 sabahı komplocular harekete geçer. Fakat yapılan bir hata bütün planları boşa çıkartır...📍💭

O gün bol miktarda barut fıçısıyla mahzende yakalanan komploculardan biri işte şu meşhur maskeleriyle ünlü GUY FAWKES'dır...🎭

GUY FAWKES
bir anda İngiltere tarihinin en büyük VATAN HAİNİ ilan edilir. ❌
Aslında Fawkes, sadece bir görev adamıydı. Binayı ve binadakileri havaya uçururken kendisi de ölecekti.
Fawkes, iş üstünde yakalanınca, komplonun baş sorumlusu olarak görülür...
...

Hikayenin bundan sonraki kısmı malum. Önce işkence ile Guy Fawkes'in ağzından komploya katılan diğer 12 suikastçinin isimleri alınır.
31 Ocak 1606'da komplocu arkadaşlarıyla birlikte, sarayın karşısında asılarak idamın edilip,sonra da cesedi gerilerek dört parçaya bölünür.🔗
....

Bu tarihten itibaren, başarısız komplo girişimi, her yıl "5 KASIM" gecesi, BİRLEŞİK KRALLIK ve krallığa ait diğer eyaletlerde, GUY FAWKES Gecesi olarak şenliklerle kutlanır.

Bu büyük vatan haininin cezalandırılmasını anmak için GUY FAWKES MASKESİ takılmış kuklalar yakılır. 🗿🔥
Günümüzde politik bir kutlamadan çok, eğlence amaçlı bir etkinliktir.🎆🎇🎉


Guy Fawkes ve 5 Kasım ise Alan Moore’un çizgi romanı ve James McTeigue’nin aynı adla SİNEMAYA uyarladığı ‘V FOR VENDETTA’ ile yepyeni bir anlam kazanır...
....
Yazımın sonunu çok bildiğimiz bir sözle kapatmak istiyorum... Benimde çok ama çok sevdiğim 💞
....
"AFFETMEK İYİ İNSANLARIN İNTİKAMIDIR" 👌
Bu söz filmin repliklerinden biridir.
Yaaa nerden nereye
Tarih şaşırtmaya devam ediyor herdaim.
Bir sonraki yazıya kadar Tarihle Kalın inşallah 🙋

30 Kasım 2017 Perşembe

AVRUPA'YI DERİNDEN SARSAN KARA VEBA NAMI DİĞER KARA ÖLÜM



1347-1351 yılları arasında Avrupa, büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmıştı.


Asya'nın güneyinden başlayarak tüm Avrupa'ya yayılan büyük bir kıyım Tüm Avrupa'yı derinden sarsmıştı...

Başlangıç noktası ise Cengiz Han İmparatorluğunun en önemli şehirlerinden olan Issık Kul'du
Bu bölgede veba hastalığına yakalanıp ölen ilk kişi 'KUTLUK' adında hristiyan bir adamdı..
...

Kutluk'un ölümünden sonra doktorlar ne olduğuna dair pek bir tanı ortaya koyamadılar

Ancak daha sonra buna benzer ölümler yavaş yavaş bölgelere yayılmaya başladı. Bu yayılmada en önemli etken ticaret ağıydı.


...
Büyük bir ticaret merkezi olan Issık Kul'dan dünyanın her bölgesine giden mallar veba bulaştırıyordu.
Bu şehirde başlayan hastalık doğuda Çin'i, güneyde Ortdoğu'yu, kuzeyde Rusya'yı ve batıda Avrupa'yı yavaş yavaş ele geçiriyordu...


İşte bir dönem Tüm Avrupa'yı derinden sarsan Veba salgınları bir dönem öyle şiddetli bir hale gelmiş ki, her gün yüzlerce insan bu illetten dolayı hayatını kaybetmeye başlamıştı ve bu yüzlerce insanın cesedi Venedik'lilerin Gondollarıyla mezarlıklara taşınmak zorunda kalmıştı

İşte bu nedenle de Venediklilerin gondolları zamanla Yasın rengi olan SİYAHA bürünmüşler.
...
O gün bugündür Siyah renge boyanmış Gondollar kimileri için Kara bir gün olmuş, kimileri içinse Zevk ve sefayı hatırlatan birer Eğlence aracı olmuş...
Hayat bu ne kadar garip değil mi Siyahla Beyaz hep içice omuz omuza yol almaya devam etmekte...

17 Kasım 2017 Cuma

ÇANDARLI HALİL PAŞA iDAM  EDİLEN İLK OSMANLI SADRAZAMI
....

Çan­darlı Ailesi, Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminden itibaren, kuşaktan kuşağa kazaskerlik, beylerbeyliği, vezirlik gibi önem­li görevler üstlenmiş Önemli bir ailedir...
...
Çandarlı Ailesinin kurucusu olan Kara Halil Hayrettin Paşa I.Murat'ın saltanatı dönemlerinde Kazaskerlik görevine getirilmiş ve ilginçtir yeniçeri ocağını kuran kişidir 📌
...
Çandarlı Sülalesinden devam eden her Şahıs  Osmanlı Devleti'nde mühim görevlerde bulunmuştur. Ama içlerinde en göze çarpanı Çandarlı Halil Paşa'dır...
...
II.Murat'ın 1444 yılında tahttan feragat edip yerine 14 yaşındaki oğlu II.Mehmet’i tahta çıkardığı dönemlerde Haçlı ordusunun savaş hazırlıkları Çandarlı Halil Paşa'yı endişelendirmiş. II.Murat'ın tekrar tahta çıkması konusunda ısrarcı olmuştur...
...

II.Murat Çandarlı Halil Paşa'nın etkisiyle yeniden padişah olmuş ve Şehzade Mehmet yeniden eski sancağı olan Manisa'ya gönderilmişti; bu olay Şehzade Mehmet'in veziriazama sönmez bir kin beslemesine neden olur

Tahta çıktığı ilk günlerde  Onun hakkında bi hüküm vermiştir aslinda ama önünde daha mühim bir mesele vardır Fatih Sultan Mehmet'in...
...
"Costantinapolis'in Fethi"
...
Peygamber efendimizin müjdecisi olmak ister ve tahta çıktıktan 2 yıl sonra İstanbul Surları önündedir...
Çandarlı Halil Paşa bu savaş esnasında hep olumsuz bir tavır içindedir. Fatih Sultan Mehmet'e hep kuşatmayı kaldırması yönünde telkinlerde bulunur ama Fatih vazgeçmez...
29 Mayıs 1453 İstanbul Fethinin ertesi günü Çandarlı Halil Paşa'nın da sonudur. Onu önce görevinden  azleder. Daha sonra
idam ettirir. Böylelikle Osmanlı Devleti'nde idam edilen ilk sadrazam olur... Yerine ise Zaganos Paşa'yı getirir
...
Peki Çandarlı Sülalesine ne olur???
...
Çan­darlı Halil Paşa'nın küçük oğlu Edirne kadısıyken babası idam edilince görevden alınır. Bir süre sonra Fatih Sultan Mehmed kendisini bağışlar ve yeniden aynı göreve getirilir.
İnebahtı deniz savaşında vefat eder.
...
Bu tarihten sonra Çandarlı Ailesi'nin yıldızı söner.
Birçoğu İznik bölgesine yerleşir. Eğer birgün yolunuz İzniğe düşerse bu aileden biriyle karşılaşmanız mümkün benden söylemesi...

Daha önce karşılaşmış ve sohbet etmiş biri olarak bunu söylüyorum tabiki 😊
...
Bir sonraki yazıya kadar Tarihle Kalın Canlar 👋💕

KÖSEDAĞ BİR YENİLGİ DEĞİL ADETA HİCRAN...
...
Şanlı zaferlerle dolu tarihimizin içerisinde öyle savaşlar var ki insanı hayrete düşürüyor gerçekten.
Yenilgi değil şaşkınlık yaratan, savaşın seyri neticesinde yaşananlar.
İşte ilginç savaşlardan biri Kösedağ mağlubiyeti..
Geçen gün bununla ilgili bişeyler izlerken mutlaka bişeyler yazmam gerek diye düşündüm.
Çünkü Zaferler kadar yenilgiler de konuşulmalı ki Tarihten çıkardığımız dersler geleceğimizi inşa etsin...
...

Anadolu Selçuklu Devleti'nin başında devletin en kudretli hükümdarı Alâeddîn Keykubad olduğu dönemlerde Moğollar Anadolu’ya girmekten oldukça çekiniyorlardı. Fakat onun vefatı sonrası tahta çıkan Giyasettin Keyhusrev döneminde yönetimde alınmış bazı yanlış kararlar neticesinde ordu hayli yorulmustu.

Moğollar, Anadolu Selçuklularının içine düştüğü bu zor durumdan istifade ederek Anadolu İçlerine doğru sefere çıkmak üzere İran’da bulunan Moğol ordularının başına Baycu Noyan’ı getirdiler.


Moğollar 1242 senesinde Erzurum’a ilk saldırısını gerçekleştirdi.
Büyük zulümler ve katliamlar yaparak savunmasız Müslüman halkın mallarını gaspedip şehirlerini yağmaladılar. Gıyaseddin Keyhüsrev, bunu haber alınca Sivas’a karargah kurdu

Gıyaseddin Keyhüsrev, babası Alaeddin Keykubat kadar tecrübeli ve kudretli bir hükümdar değildi. Yeteri kadar savaş tecrübesi olmaması sebebiyle önemli kararları ordu komutanlarıyla alabiliyordu.

Gıyaseddin Keyhüsrev, ordusunu Siavs’ın Kösedağ mevkiinde sulak ve otlak bir alana yerleşti.
Bu alan askeri teknikler açısından oldukça dez avantajlıydı.

Moğol ordusunun kadim Türk Savaş Taktiği olan Turan Taktiğini kullanarak geri çekilmesiyle sürek halinde Moğol öncü güçlerinin peşinden gitmeye başladılar.
Bu stratejik bir hamleydi ve Kösedağ Savaşı'nın sonucunu etkileyecek ilk HATA olmuştu.

Daha önce hiç savaş yönetmemiş olan Gıyaseddin Keyhüsrev, öncü kuvvetlerin bozguna uğratılmasını mağlubiyet zannederek otağını ve hazinelerini bile yanına almadan GERİ ÇEKİLDİ...
Resmen ordusunu bırakıp savaştan KAÇIŞ
...
Oysa ordu yenilmemişti ve halen savaşa devam etmekteydi.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in kaçmasından Ordusu henüz haberdar olmamıştı.

Selçuklu ordusu hava kararana dek Moğol ordusu ile çarpışmaya devam etti.
Hava kararınca geri dönen Selçuklu ordusu, Sultan’ın kaçtığını ancak günün sonunda öğrenebildi.

Bunun üzerine askerlerde otağlarını bırakarak ani şekilde cepheyi terk edip geri döndüler.
Asıl ilginç olan şey ise bundan sonrası...
....
Gün aydınlandığında Selçuklu askerlerinin ortada olmadığını ve çadırlarını terk ettiğini gören Moğollar, önce bu durumun bir hile olduğunu sanıp iki gün boyunca taarruz etmediler.

Nihayetinde sonuç almak isteyen Moğollar, çadırların bulunduğu alana kadar ilerlediğinde Selçuklu ordusunun tamamen geri çekildiğini şaşkınlıkla görmüş ve Selçuklular için UTANÇ VERİCİ, Moğollar içinse KOLAY kazanılan bu savaş sonrasında Erzincan, Sivas ve Kayseri’ye kadar ilerlediler (1243)



Utanç verici bir mağlubiyete dönüşen Kösedağ Savaşından sonra Anadolu içlerine kadar ilerleyen Moğollar, istila ettikleri şehirleri yağmalayıp halk üzerinde büyük zulümler gerçekleştirdiler.



Kösedağ Savaşı neticesinde Anadolu Selçuklu Devleti yıkılma sürecine girmiştir.
Moğollar ise uzunca bir süre Anadolu da zulüm üstüne zulüm gerçeklestirerek adeta Anadolu’nun kan ağlamasına sebep olmuştur....
Ne diyelim KÖSEDAĞ BİR YENİLGİ DEĞİL ADETA HİCRAN




27 Ekim 2017 Cuma

BEYLERBEYİ SARAYI ....
. . . . . .
18. yüzyılda yaşamış olan ünlü gezgin İnciciyan’a göre, Büyük Kontstantinus’un diktirdiği bir haçtan dolayı Bizans döneminde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılan yöre, Osmanlılar döneminde Padişahların Has Bahçeleri’nden biri olarak kullanılmıştır.... . . . .
. . . . .
Yine İnciciyan’a göre buraya “Beylerbeyi” adının verilişi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır. ... ...
...
Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Sarkis Balyan’a yaptırılmıştır....
... ...
İstanbul Boğazını adeta bir inci gibi süsleyen bu yapının duvarlarına sinmiş öyle acıları var ki ziyaret ettiginizde bunu hissetmemek mümkün değil...
...
Sultan II. Abdülhamid 1918 yılında, ömrünün son altı yılını burada geçirmiş ve bu sarayda hayata gözlerini yummuştur...
...
Altı yıl ağır şartlarda göz hapsinde tutulan, haftada sadece bir gün bahçeye çıkma hakkı verilen ve soğuk suyla banyo yapılmak zorunda bırakılan Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın yaşadığı dram dolu hayat insanı hüzünlendiriyor...
Mekanlara sinmiş hadiseler yıllar geçsede adeta bugün yaşanmış gibi taze sanki...
Cennet mekan ruhu şad olsun inşallah
🙇

#Beylerbeyisarayı


1157–1158'de TOKAT Niksar Kalesi'nde yaptırılan ve TIP tahsili verilen Yağıbasan Medresesi, ANADOLU'nun İLK MEDRESESİ'dir
📝✏
.... Nizameddin Yağıbasan ismi çok ilginç geliyor dimi kulağa bakın aslında gerçekte ne anlama geliyormuş!!!➡
...
Yağıbasan'ın kelime anlamı, "düşmana baskın yapan" demekmiş. ...
Yağı, eski Türkçe'de "hasım, düşman" mânâsına geliyormuş.
İşte bu lakabı taşıyan Melik Nizameddin,  Danişmend Gazi'nin torunu Emir Gazi'nin oğludur.

Kardeşleriyle aralarında geçen taht mücadelesi neticesinde
Nizameddin Yağıbasan Anadolu Selçuklu ordusuna yenilerek Sivas'ı terk etmek zorunda kalır.
1159 yılında Bizanslılar ve Zengiler ile ittifak kurarak Anadolu Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan 'la çarpışır.
II. Kılıçarslan'ın kardeşi Şahinşah'la birlikte Çankırı'ya gider ve 1164 senesinde orada vefat eder

Nizamettin Yağıbasan Danişmendliler'in son kudretli hükümdarıdır, ondan sonra zaten bölünmüş olan Danişmendliler, Selçuklu Devleti'nin saldırılarıyla ortadan kalkmıştır.
#tokat #niksar #anadolu #ilk #medrese #Danişmend #anadoluselcuklu @talhaugurluel @selcuklu_eserleri

AVRUPA'DA RÖNESANS "YENİDEN DOĞUŞ" VE
NİNJA KAPLUMBAĞALAR 🐢 🐢 🐢 🐢 .
. . . . . . . . . . . . .
15. yy'da İtalya'da başlayan ve daha sonra tüm Avrupa'da yayılan yenilikler tabiri yerindeyse Avrupa'nın hatlarını yeniden çizmiştir. Avrupa ülkelerinde o döneme ait pek çok eser Rönesans dönemiyle birlikte başlayan sanatsal akımların bir sonucudur...
.. .. . . .
Avrupa'da Rönesans akımlarının başlamasına bir etkende İstanbul'un fethiydi...
Fatih Sultan Mehmet'in
İstanbul’u fethinden sonra birçok bilim adamının İtalya’ya giderek çalışmalarda bulunması bir nevi Rönesansa zemin hazırlamıştı.🔮
...
Peki, bu yeniliğin yani Rönesans’ın oluşumdaki temel düşünceler neydi? ? ?✏📝✒
...
İşte Rönesans’ın oluşumuna etki eden düşünceler;
İnsan güçlü bir varlıktır ve başarabilir. 📌

Bu anlayışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o kadar ilgi çekici bir yerdir ki, ''Başka dünyaları düşünmenin hiçbir anlamı yoktur'' anlayışı hakimdir.
... . .
Bunun için bilimsel yöntemlerin, evrenin bilinmeyen sırlarının ve çağının en büyük korkusu olan başarısızlığın üstüne giderek yeni rotalar çizmek mecburiyetindedir. 🎯
.. . . .
Çağın bir parçası olmak isteyen bilim adamları tarihten ders almak zorundadırlar...
...
"Tarih hiç kuşkusuz tekerrürden ibarettir" 📚
. . . . . .
Rönesans’ın bildiğimiz en ünlü simaları olan NİNJA KAPLUMBAĞALAR 🐢 LEONARDO DA VİNCİ, heykeltıraşlık alanında MİKELANJ, DONATELLO mimarlık alanında RAFAEL  verdikleri pek çok eserle isimlerini günümüze kadar ulaştırmıştır...
...
DİPNOT:
ROMA'nın en ünlü eseri Panteon'da Rafael'in mezarı bulunmaktadır 🐢


MUTSUZ KRALİÇE NEFERTİTİ
...
M.Ö 14 yy. Mısır Kraliçesi Nefertiti Mısır Firavunu IV. Akhenaton eşidir.
Mısır Sülalesinin 18.Firavunu Ahhenaton Mısır kültüründe bir devrim gerçekleştirerek Dinde köklü değişiklikler yarattı...
...
NEFERTİTİ ve eşi AKHENATON Dünya'nın İLK tek tanrılı dine inanan insanı olarak anılır.
....
Çoklu tanrı inancına sahip olan Mısır halkı da onun etkisiyle tek tanrılı bir inanışa doğru yönelmekteydi....
Nefertiti ve Akhenaten'un yaymak istedikleri bu yeni dinsel amaç uğruna eski tapınakların hepsini yıkarak yeni bir başkent inşa ettiler.
Kurdukları bu yeni şehrin adına "AMON RA" ismini verdiler...
...
Peki Nefertiti'nin özelliği ve önemi nedir? Daha doğrusu gizemi nedir?
Niye mutlu değildir?.
...
Bu bilgili ve zeki aynı zamanda güzel kadının hayatı bugün tam olmasa da genel hatlarıyla aydınlanmıştır.
Nefertiti bir subay kızıdır yani hanedan mensubu bir soylu değildi kocası ile yeni olan ''Aton'' dinini yaymaya çalışmıştır bu dinin esası, birçok tanrı yerine sadece güneş tanrısına tapmaktır.

Ama öteki ilahlara tapan rahipler onun bu sapkınlıktan dolayı ceza göreceğini söylediler...
....
Nefertiti'nin 6 kız çocuğu olmuştur...
Fakat FİRAVUNUN eşi olması sebebiyle Taht varisi olacak bir erkek çocuk sahibi olamayışı onu çok üzmüştür.
Rahiplerin söylemlerinin gerçek olduğunu  ve Tanrının onu cezalandırdığını düşünmüştür...
...
Ama Hayat bu bazı sürprizler her zaman şaşırtır insanı...
Ve Mısır Tarihinde Bir İLK gerçekleşir. Kızı Tutankhamun adında biriyle evlenir. Eşi AKHENATON veba salgınından vefat edince Tutankhamun Mısır'a Firavun olur.

...
İşte Tutankhamun Mısır Sülalesinin Son Firavunudur.
Tutankhamun Mumyası ise yakın tarihlerde bulunmuştur.

...
Bir kraliçenin yaşadığı ıstırap ve sahip olduğu gizli dertlerin bir sanat eserine ustalıkla yansıtılmasıyla oluşan Nefertiti olayı hafızalarda soru işaretleri hem derin düşünceler bırakıyor.
Bu efsanevi hikaye gizemini koruyarak 1000 yıllar öncesini bizlere anımsatıyor demek ki insanın kendi içinde yaşadığı dertler ve onun dışa yansıması insan hayatındaki sırlardan biri ve bu örnekle de somutlaşıyor...

Kahire'den Berlin'e getirilen Nefertiti büstü hala zamana karşı direnmekte ve özelliklerini korumaktadır
....
Yüzdeki esrarengiz tebessüm ve yüzdeki mahzun, elemli ifadeler göze çarpmaktadır

10 Eylül 2017 Pazar

Topkapı Sarayı'nda bugün beni en çok heyecanlandıran yerlerden biri benimde ilk defa gezdiğim padişah portreleri sergisiydi.
...
Geçtiğimiz günlerde
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın  Topkapı Sarayı Müzesi ziyaretinde "Genç Osman" olarak da bilinen Sultan 2. Osman'ın 26 Şubat 1618'de tahta çıkış törenini resmeden Cülus-ı Hümayun Tablosu sergilenmeye başlamıştı...
...
Güzel olan tarafı ise Avrupa'da bir müzayededen kurtarılmış bir tablo olması...
Çok fazla eserimizi gaspetmis olan Avrupa için küçük bir ayrıntı olsada tarihe ait birçok detayı bize yansıtması açısından paha biçilemez
...
Sultan I . Ahmet'in vefatı sonucu tahta geçen Genç Osman'ın tahta Cülusü ve kendisi ise sagdaki tahtta görülmekte, solda ise annesi Mahfiruz Hatice Sultan, ortada en üstte Şeyhülislam Esad efendi bulunmakta...
...
Tablo ve minyatür aşığı ben tabiki buna vurulmuş durumdayım... O yüzden bu kadar detaylı bilgi vermek istedim.... Mutlaka görün inşallah 👏👏👏

                       ROMA'YI KİM YAKTI

Tarihe Büyük Roma Yangını olarak geçen  yangın, M.S 64 yılında 18 Temmuz gecesi başlamış ve tahmini 6 gün kadar sürmüş bir yangındır.
...
O dönemde çocuk yaşlarda olan tarihçi Tacitus, yangının 5 gün sürdüğünü de söyler. Bu oyle büyük bir yangındır ki Roma şehrinin yaklaşık yüzde 10’luk kısmı yok olmuştur.
...

Yangın, Circus Maximus ve çevresindeki dükkanlarda başlamış ve tüm şehri ele geçirmiştir.
... ...

Bu büyük yıkım sırasında Roma İmparatorluğu'nun başında olan Nero ne yapıyordu? ? ? ? ?

....
İşte kilit soru bu ve asıl tartışma buradan sonra başlıyor. Hazır olun 😁
...
Halk yangından Roma  İmparatoru Nero’yu sorumlu tutmuştu..
...
Dönemin tarihçilerine göre yangın sırasında Nero, Palatino Tepesi’nde sahne kıyafetlerinin içinde lir çalarak şarkı söylüyordu. 
Yangına bir sorumlu bulmak isteyen halk ise Nero’nun şehre çok kızgın olduğunu ve bu nedenle bütün şehri yok etmek istediğini savunur... Bir diğer iddia ise Paganizmi benimsemiş Nero, Hristiyan halkı cezalandırmak için bir nevi komplo kurmuştur.
Öyle de olur Nero yangının sorumlusu olarak Aziz Petrusu gösterir ve onu ters biçimde çarmıha gererek cezalandırır. Hatta bugün Snt.Pietro kilisesinin altında  mezarı bulundugu da iddia edilir.
...

Büyük Roma Yangını, nasıl olduğu bilinemeyen ancak pek çok teori üretilen tarihin gizli kalmış meselelerinden birisidir.
...
 Bu yangın Nero’yu imparatorluk döneminin sonuna sürükleyecek, halkla arasını iyice açacak ve pek çok mal kaybına neden olacaktır.
Dipnot:
Yangında İmparatorluk Sarayı ve Kolezyum dahil pek çok yer hasar görmüştür....
....

Bu freskte görülen kişi aslında hepimizin çok yakından tanıdığı fakat hikayesini pekte bilmediğimiz bir kişiye ait.
...

Noel Baba desem bilmeyenimiz var mıdır acaba? Bu kişi bizim bildiğimiz Noel Babaya hiç benzemiyor dogru peki bu işin aslı nedir;
....
Freskte görülen kişi Aziz Nikola yani yabancıların Noel Baba diye bildikleri kişi.
....
1929 yılında Amerika'da büyük bir ekonomik bunalım meydana gelir.
O zamanın büyük şirketlerinden biri satışlarını artırmak için Noel Baba'yı kendi renkleriyle giydirirler.
Altına bi kızak ve "Jingle Bangs"  müzikleriyle bir reklam politikası yürütürler.
Aslında Noel Baba dedikleri kişi freskte görülen Aziz Nikola'dan başkası değildir.
...
Böylelikle bir reklam ve satış aracı olarak kullanılan bu kişi Yılbaşında bir çoğumuzun alışveriş tuzağına düştüğü meşhur zattır.
...
Buyrun efendim AZİZ NİKOLA yani nâm-ı değer NOEL BABA.
...
Alışveriş yaparken kime hizmet ettiğinize dikkat edin bundan sonra 😁

TALİHSİZ KAŞİF KRİSTOF COLOMB
...

Kristof Kolomb İtalya’nın Cenova şehrinde  bir dokumacının oğlu olarak dünyaya gelmiştir.

Kristof Kolomb Dünyanın yuvarlak olduğuna inanan sayılı kişilerden biriydi
Coğrafya kitaplarını inceliyor, hep batıya doğru gidilirse doğuya. HİNDİSTAN'a ulaşılacağına inanıyordu.
...
Sonunda nicedir zihnini kurcalayan, ona olduğu yerde rahat  vermeyen büyük tasarısını gerçekleştirmeğe karar verdi.Ne yapıp edip sağlayacağı birkaç gemiyle daima batıya doğru yol alacak ve eninde sonunda Hindistan’a varacaktı.

...
Kolomb’un bazı öneri ve şartları başlangıçta kabul edilmediyse de, uzak görüşlü birkaç saray adamı araya girdi ve Kolomb’u destekledi.
Böylece, 1492 yılının 3 Ağustos günü Kolomb’un emrindeki üç gemi İspanya’nın Palos limanından denize açıldı
...

Sonu belirsiz yolculuğu herkes göze alamadığı için, 88 kişilik mürettebatın çoğunluğunu cezaevlerinden çıkarılmış hükümlüler meydana getiriyordu...
...

Başlangıçta yolculuk iyi geçiyordu.Yelkenleri dolduran rüzgar, onları kesinlikle bilinmeyen hedeflerine doğru götürüyordu. İki haftayı aşkın bir zaman geçti. Hala kara görünmeyince tayfalar arasında hırçınlaşmaya kadar varan bir hoşnutsuzluk başgösterdi. Ucu bucağı olmayan bir denizde yol aldıkları düşüncesi tayfaları korkuya sürüklemişti.
....

12 Ekim günü sabahın saat 2’sinde karayı gördüler. Kolomb tayfaların büyük bir kısmıyla karaya çıktı.
Toprağı öperek Tanrıya şükretti. Ayak bastıkları toprak parçası, aslında bugünkü Bahama takım adalarından Guanahani adasıydı.
Fakat Kristof Kolomb bu gerçeği bilmiyor, Çin ya da Japonya yakınlarındaki Hindistan Adaları’na ulaştıklarını sanıyordu.
Bu toprak parçasına,İspanya kral ve kraliçesi adına “San Salvador” dediler.
Uzaktan belirli bir kuşku, hatta korkuyla kendilerini gözleyen yerlileri de “Hindli” diye tanımladılar. Sonradan Amerika’daki bütün yerli kızılderililerin “HİNDLİ” anlamına İngilizce “İNDİAN” diye isimlendirilmesi de bu yüzdendir.


Sonra 1493 ve 1498 yılında ikinci üçüncü bir yolculuğa çıktı.
Güney Amerika’yı gördü. "Yeni yerler keşfetti ama hayatının sonuna kadar belirli bir gerçekten habersiz yaşadı"
Yeni bir kıtayı, Amerika kıtasını keşfettiğini bilmeksizin öldü.
....

20 Mayıs 1506 günü öldüğünde,yeni bir kıtayı bulan kimse olduğunu bilmeden hayata gözlerini yummuştu.
Kolomb’un bulduğu kıtanın Hindistan’la ilgisiziliğini,yeni bir kıta olduğunu sonradan AMERİGO VESPUCCİ adındaki başka bir İtalyan denizcisi farketti ve onun adından dolayı “AMERİGO” diye isimlendirilen kıta, giderek “AMERİKA” olup çıktı.


SALİHA SULTAN ÇEŞMESİ
...
İstanbul'un neredeyse her köşe başında bir Tarih yatıyor.
Kimine hoyratça bakmışız, kimilerinin ise hikayelerini bile bilmeden geçip gitmişiz yanından çoğu kez...
...
Bir çeşmenin bile hikayesi mi olur demeyin Söz konusu Osmanlı medeniyeti ise olur. Saliha Sultan çeşmesinin hikayesi de oldukça etkileyici
...

IV. Mehmet’in eşi Rabia Gülnuş Valide Sultan,bir gün Azapkapı taraflarından  geçiyordur.
Gözüne sıradan bir çeşmenin önünde ağlamakta olan küçük bir kız çocuğu çarpar.
...
Yanına gidip kızın kırık bir testinin başında ağladığını görünce onun testisi için ağladığını düşünüp küçük kızı avutmak için eline biraz para sıkıştırmak ister...
Küçük kız parayı kabul etmek istemez
...
Valide Sultana  verdigi cevap ise son derece manidardır ve bu dakikadan sonra onun kaderini değiştirecek şu cümleyi söyler
...
"Efendim ben testi kırıldığı için değil, bir testi suyu eve götüremeyecek kadar beceriksiz olduğum için ağlıyorum" der küçük kız
...
Bir insanın kendiyle mücadelesi, liyakatlı duruşu ve erdemi Valide Sultanın gözünden kaçmaz. Sorun testi değil, sorun suyu eve götürebilmekti. İkisinin arasında dağlar kadar fark vardır.
Kurduğunuz bir cümle bazen sizi rezil eder,
bazende o küçük kız çocuğu gibi Osmanlı Sarayına Sultan'da...
...

Saliha isimli bu kızı Valide Sultan Osmanlı Sarayına alır. Yaşı gelince de oğlu II. Mustafa ile evlendirir.
Saliha Sultan, yıllar önce önünde testisinin kırıldığı o basit, küçük mahalle çeşmesinin yerine mevkiine yaraşan büyük bir çeşme yapılmasını arzu eder.
Yıllar sonra oğlu I. Mahmut tahta çıktığında annesinin bu arzusunu yerine getirir.

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1481 yılında Gebze Hünkâr Çayırında vefatı üzerine Istanbul'da tahta çıkan Sultan II. Beyazıt, Topkapı Sarayı'nda tahta çıkmış ilk padişahtır...
...
Fatih Sultan Mehmet Han'ın namzeti olarak görülen II.Beyazit'ın  kardeşi Cem Sultan babasının vefat haberini bir gün geç haber alması sebebiyle malesef tahta çıkamamıştır...
...
Saltanatının ilk yıllarında kardeşiyle aralarında geçen taht mücadelesi Cem Sultan için acı bir kaderin başlangıcı olmuştur... 11 yıl Papanın elinde esir tutulan Cem Sultan muhtemel o ki 1495 yılında  Papa tarafından Napoli"de zehirlenerek öldürülmüştür.
...
Sultan II.Beyazit Sufi ruhlu, naif bir padişahtır... Bir diğer adı Beyazit-ı Veli'dir... Adli mahlasiyla yazılmış şiirleri okunmaya değerdir... Bu minyatürde Sultan II.Beyazıt'ın cenaze merasimi tasvir edilmiştir...
....
Minyatürlere merak salmış durumdayım bu ara, herbirinden sayfalar dolusu hikayeler yazılır gerçekten...

KEOPS PİRAMİDİ

Eski Mısır Tarihi sanırım en gizemli konulardan biri benim için... Müthiş bir geometri ve astronomi bilimiyle yapılmış ve şu gün bile nasıl yapıldığı tam olarak bilinmeyen Mısır piramitleri gerçekten çok büyüleyici... ...
Aslında bir yandan da ibret  levhası Piramitler.. Mısır Firavunlarının, ölümsüz olma isteklerine hizmetle yapılmış ama Dünya Malının yalnızca Dünyada kaldığını ifade edercesine yağmalanmış,
Geriye ise gözlere hitap eder bu güzellikleri bırakmıştır... Eski Mısır'da 146 metre yükseklige ulaşan ve Dünyanın en büyük piramidi olan
Keops piramidi dünyanın 7 harikasından biridir ve günümüze dek ulaşan tek eserdir.
İsmi Mısır Firavunu Keops'tan gelmektedir

Keops Piramidi'nin nasıl inşa edildiğine dair hala bir cevap bulunamamıştır. Herodot'a göre 30 yılda tamamlanmıştır. ...
Dünya gözüyle görmek nasip olsun inşallah 🙇🌺

İstanbul'da Lale Zamanı olunca, insanin aklına Sanatta ve Edebiyatta zirve bir dönem Lale Devri geliyor
...
1718-1730 yılları arası Padişah III.Ahmet  dönemi "LALE DEVRİ" olarak bilinir fakat ilginç olan Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman bu döneme Lale devri dememiştir...
...
Tarihçi Ahmet Refik Altınay  1913 yılında bu dönemi anlatan kitabına Lale Devri ismini verir ve bir süre sonra bu dönem Lale Devri olarak anılmaya başlar...
....
Lale Devri Osmanlı tarihinde 1718’den 1730’a kadar 12 yıl süren bir devirdir.
3. Ahmet’in saltanatının (1703-1730) ikinci yarısını kaplar. Lale Devri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa‘nın, Pasarofça Antlaşması’ndan az sonra sadrazamlığa geldiği gün başlar, Patrona Halil İsyanı’nda idam edilmesi ile biter.
......
Beyazıt Hamamı tellaklarından Patrona Halil diye tanınan biri, çevresine toparladığı kimselerle büyük bir ayaklanmanın başına geçer.
Bu ayaklanma sonunda Damat İbrahim Paşa öldürülür. 3. Ahmet tahtan indirilir. Ayasofya’daki 3. Ahmet çeşmesi bir yana, bütün yalılar, köşkler yıkılır. Böylece Lale Devri çok feci şekilde sona ermiştir.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihân kavgâsıdır
Olmaya baht-ü saâdet dünyada vahdet gibi
... ..
Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında hasta olduğu halde on üçüncü ve son seferi olan Zigetvar üzerine sefere çıktı.
Bu sırada 73 yaşındaydı ve hükümdarlığının 46. yılındaydı. Zigetvar seferi onun son seferi oldu.
...
Ölümü Sır gibi saklandı
...
Padişahın ölümünün asker arasında duyulması sona gelmiş fethi boşa çıkarabilirdi ve düşmanı cesaretlendirebilirdi. Bu sebeple Sokullu Mehmet Paşa  padişahın ölümünü vezirlerden dahi gizledi. Padişahın cenazesini otağ-ı hümayun içerisinde yıkattı ve padişahın ölümünü bilen on iki kişiyle cenaze namazını kılındı. ...
Fethin ertesi günü ise fetih şenlikleri düzenlendi. Hatta padişahın cuma namazını Zigetvar şehrinin camiye çevrilen kilisesinde kılacağı duyuruldu. Cuma günü ise hükümdarın rahatsızlığının arttığı dolayısı ile namaza katılamayacağı ilan edildi.
.... ..
Kanuni Sultan Süleyman’ın cenazesi İstanbul’a ulaşınca burada da Şeyhülislam Ebusuud Efendi tarafından üçüncü defa cenaze namazı kıldırıldıktan sonra Süleymaniye camisinde türbesinin inşa edilmesi düşünülen yere götürüldü.
Burada Mimar Sinan’ın nezaretinde hazırlanan mezara defnedildi. Böylece bir devir kapandı.

Büyük Selçuklu Devleti'nin En Parlak Dönemi; Sultan Melikşah
...

Sultan Melikşah'ın zamanında imparatorluk en geniş sınırlarına ulaştı ve en parlak zamanını yaşadı.
Henüz 38 yaşındayken zehirlenerek öldürülen Melikşah, adil bir sultan olarak biliniyordu.
Yukarıdaki minyatürde yaşlı bir kadının, Melikşah'a şikâyetini ilettiğini görüyoruz. Burada teşhis edilmesi gereken nokta Sultan Melikşah'ın halkının dertlerine son derece itibar eden bir hükümdar olduğudur. Dolayısıyla bu tür minyatürler çokça yapılmıştır.
...

Sultan Melikşâh’ın sâhip olduğu unvanlara, kendisinden önce hiçbir sultan kavuşamamıştır.
...
Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini îmar ettirmiş, halkı refaha kavuşturmuştur.
Tertip ettirdiği takvim, Takvim-i Celâlî ismiyle bilinmektedir.
Melikşah, yarım milyondan fazla askeri olan bir orduya, mükemmel derecede idâre edebilecek askerî bir dehâya da sâhipti...
...
Melikşah’ın, veziri Nizâmülmülk ile tesis ettiği, idârî, askerî, toprak sistemi ve teşkilâtı, devrindeki ve sonraki Türk-İslâm devletlerinde de tatbik edildi.