1 Ekim 2016 Cumartesi

HAKK ARAYIŞIYLA YANAN BİR GÖNÜL SULTANI SOMUNCU BABA
...
Ne zaman bir Gönül Sultanı'nın huzuruna varsam Hz.Mevlana'ya ait çok güzel bir söz gelir aklıma

"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız, Bizim mezarımız Âriflerin gönüllerindedir."

İşte bu yüzdendir ki, Hakk aşıkları, gönül erleri yüzyıllardır Âriflerin gönüllerinde yeniden can bulurlar, onların sırrına ermekse her kula nasip olmayacak kadar özel ve güzeldir...
...
Ömrünü son nefesine kadar Hakk yolunda Allah ve Resula hizmet aşkıyla yaşamış böylesine mühim insanları anlatmak ne kadar güç olsa da, yinede gelecek nesillere örnek olacak ibretlik hikayelerini dile getirmek gerektiğini düşünüyorum.... Nice sırlı yaşam öyküleri birçoğumuzun hayatına ışık olmayı beklemektedir belkide...
....
ŞEYH HAMİDİ VELİ HZ.LERİNIN HAKKI ARAYIŞI
Somuncu Baba Miladi 1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğmuştur. 24. kuşaktan Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) torunudur...

Kendisinde bir arayış, gönlünde durulmayan bir neşe ve coşku halî hasıl olur. Onu ilahi aşkın neşesine ulaştıracak olan Hakk aşığını aramak düşüncesi tüm benliğini esir alır... İşte böyle başlar "Aşkın Sırrını" arama yolculuğu Şeyh Hamidi Veli hz.leri'nin...

Bilge kişiliği olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri, ilim alanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil’de sürdürür. Alaaddin Erdebili’den ve Bayezid-i Bistami’nin ruhaniyetinden manevi terbiye alır.
...
Tasavvuf yolunda üstün derecelere kavuşunca Hocası Alâeddîn-i Erdebîlî, birgün O'na “Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahü teâlânın dînini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya gitmelisin” diye buyurur.
...
Hocasından aldığı icazetle önce Kayseriye daha sonrasında Bursa'ya gelen Şeyh Hamidi Veli hz.leri, burada çok sırlı bir yaşam öyküsünün derin izlerini bırakmıştır... Bugün bile fırınını ziyaret edenlerin duyduğu o ekmek kokusu, gönül ateşinde pişmiş somunlarından bizlere küçük bir armağan mıdır acaba?

SOMUNCU BABA İSMİ NEREDEN GELİYOR
...
Şeyh Hamidi Veli hz.leri Bursa'ya geldiğinde, Molla Fenârî Mahallesinde, Ali Paşa Çınarı civarında iki gözlü bir fırın yaptırır. Fırınına merkebiyle dağdan odun getirir, onunla ekmekleri pişirirdi. Ekmek küfesini sırtına alarak; “Somun! Mü’minler somun!” diye söyler, geçimini bu yolla sağlardı. Halk, bu fırıncıya “Somuncu Baba” der ve onun pişirdiği ekmeğin lezzetine doyamazlardı. Somuncu Baba ekmek satmaya başlayınca, herkes peşinden koşar, ekmeğini kapışırlardı.
Ekmekleri bu kadar sevilen bu kişiyi Bursa'da farkeden bir kişi daha olur elbet...

EMİR SULTAN HZ.LERİNİN SOMUNCU BABAYLA TANIŞMASI
...
Somuncu Baba, birgün fırına ekmeklerini sürer. Pişmesini beklerken, yanına Pâdişâh Yıldırım Bâyezîd Hân’ın dâmâdı Seyyid Emîr Sultan hz.leri gelir. Elinde bir çömlek vardır.

Emîr Sultan hz.leri, elindeki yemek çömleğini Somuncu Baba’ya verip, içindekinin pişirilmesini rica eder. Somuncu Baba, kabı alıp fırının ağzından içeri sürmek istediyse de, bir türlü yapamaz. Bir daha dener, yine olmayınca, Emîr Sultan’a döner ve “Anladım ki bu çömleği fırına sen süreceksin!” der

Emîr Sultan; “Peki” diyerek çömleği alır ve fırının gözünden içeri rahatlıkla sürer. Fakat fırında hiç ateş yoktur. Somuncu Baba fırının ağzını kapattıktan sonra; “Birazdan pişer bekleyiniz” buyurur. Bir müddet bekledikten sonra kapağını açar. Fırında hiç ateş olmadığı hâlde yemeğin piştiğini gören Emîr Sultan, Somuncu Baba’nın büyük velîlerden olduğunu anlar. Orada tasavvuf üzerinde bir miktar sohbet ederek dost olurlar...
...

ULUCAMİ'NİN AÇILIŞINDAN SONRA BURSA'YA VEDA EDER
....
UluCâminin inşaası bittikten sonra, bir Cum’a günü açılış merasimi yapılacağı ilân edilir. Yıldırım Bâyezîd Hân, câminin açılış hutbesini okumak üzere Emîr Sultan’a vazîfe verdiğinde, Emîr Sultan
 “Sultânım! Zamanın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu câmi-i şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık olan zât şu kimsedir” diyerek, Somuncu Baba’yı gösterir.

“Şöhret âfettir” hadîs-i şerîfini bildiği için, bundan titizlikle kaçınan Somuncu Baba, Pâdişâhın emri üzerine minbere doğru yürür. Cemâat hayret ederek bu konuşmaları dinliyor, Somuncu Baba’nın hutbesini merakla bekliyorlardı.
Minbere çıkan Somuncu Baba, öyle bir hutbe irâd eder ki, o zamana kadar Bursalılar öyle bir hutbeyi hiç işitmemişlerdir. Bursalılar, ancak bundan sonra Somuncu Baba’nın büyüklüğünü anlar.

Fâtiha sûresinin, yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsîrini yapar. Nice hikmetli sözler beyân eyler ki, herkes hayretinden şaşırıp kalır.
Cum’a namazından sonra bütün cemâat, Somuncu Baba’nın elini öpmek, duâsını almak ister. Cemâatin bu arzusunu kıramayan Hâmid-i Velî hazretleri, kapıda durur. Ulu Câmi’in üç kapısından çıkan herkes  “Ben Somuncu Baba’nın elini öpmekle şereflendim” der.
Somuncu Baba, yine kerâmet göstererek, Allahü teâlânın izniyle her üç kapıda da aynı ânda bulunarak cemâate elini öptürmüştür.
...
BURSA'DA DUAÇINAR İSMİ NEREDEN GELİYOR
...
Somuncu Baba, durumunun anlaşılması üzerine “Sırrımız faş oldu, herkes tarafından anlaşıldı” diyerek, Bursa’dan gitmek ister.
Bir sabah erkenden Gavas Paşa Medresesi’nden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıkar.
 Somuncu Baba’nın Bursa’yı terketmekte olduğunu işiten Molla Fenârî, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişir. Bu ilmi deryanın gitmeyip Bursa’da kalması için çok yalvarır, ricalarda bulunur ise de kabûl ettiremez.
Sonunda, Bursalılara duâ etmesini ister.

Somuncu Baba, bu çınarın yanında Bursa’ya dönerek 
"Ey Bursa, feyizli, bereketli bir şehir olasın ve her daim  yeşil olarak kalasın" diye duâ eder ve vedâlaşarak ayrılır.
İşte Bursa’da bu çınarın bulunduğu bölgeye “Duâ çınarı” denilir.

ÖNCE AKSARAY SONRA DARENDE'YE UZANAN YAŞAMI

Bursa’dan ayrılan Somuncu Baba, bugünkü Aksaray iline gelir. Burada İslâmiyeti yaymak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için uğraşır. Hem zâhirî, hem de bâtınî ilmi ile Aksaraylıların gönüllerinde erişilmesi güç olan mümtaz bir mevkiye erişir. Daha sonrasında Malatya Darende'ye geçer. Miladi 1412 yılında ise Emri-Hak vuku bulur ve Somuncu Baba ömrü boyunca Hakk arayışıyla yanıp tutustugu Rabbine kavuşur.
Cenaze namazını kendi yetiştirdiği talebesi Hacı Bayram-ı Veli hz.leri kıldırır.

BURSAYA BIRAKTIĞI MİRAS, ZİYARETÇİLERIYLE HALA BAŞTACI OLMAYA DEVAM EDİYOR...
...
İşte Bursa Molla Fenari mahallesindeki Somuncu Baba fırını o günden bu yana önemli bir kültür mirası olarak muhafaza edilmektedir. Yüzyıllardır Somuncu Baba’nın manevi makamı kabul edilerek ziyaret edilmektedir...
Somuncu Baba’nın çilehânesini ve türbesini ziyâret edenler, rûhâniyetinden fevkalâde feyz ve bereketlere kavuştuklarını söylemişlerdir.
...
Somuncu Baba, son nefesine kadar Hakk'ın ümit ve korkulu kapısında kul olmuş, Allah ve Resulune hizmet aşkıyla dolu kalbi, İlahi aşkın ateşiyle can bulmuş bir gönül Sultanıdır.
...
Bursa'da ki manevi makamını birgün mutlaka ziyaret edin derim...
Kimbilir belki, Onun Hakk arayışıyla yaktıgı  gönül ateşinde pişirdiği somunlarının kokusu  sizde duyarsınız...
...

Somuncu Baba Şeyh Hamidi Veli hz.leri'nin en sevdiğim şiiri. ..
...
Şol gün ki mîzân kurula,
Hak huzûrunda durula,
Hizmetçi nâra sürüle,
Yâ Rab n’ola hâlim benim?

Hâmidî’nin gözü yaşı,
Doldurur dağ ile taşı,
Bilmem nidem garîb başı,
Yâ Rab n’ola hâlim benim

11 Eylül 2016 Pazar

YEŞİL BURSA'NIN ÂL SANCAĞINA KAVUŞTUĞU GÜN  11 EYLÜL
...
Bursa Osman Gazi türbesini ziyaret edenlerin çoğunlukla yanından umarsızca geçtiği bir ayrıntı, tarihe düşmüş acı bir gerçeği sessiz bir çığlık gibi haykirmakta adeta...
İstiklal Marşı şiiri yazarı Milli Şairimiz bütün bir milletin ortak dili olup yine dile gelmiştir mısralarında...

"Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun.
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun"
...
Milli Şairimizi böylesine duygulandıran konu Osmanlının kuruluş şehri güzel Bursa'mızın 8 Temmuz 1920 günü Yunan'lilar tarafından işgaliydi. Haberi aldığında gözyaşlarına gark olan Mehmet Akif Ersoy o sırada ötmekte olan Bülbülün feryad eden sesini işitir. Onun ağıt yakar gibi haykırışı, hislerine tercüman olur adeta ve ona ithafen bu duygu yüklü "Bülbül" şiirini yazar.
...
Kendi vatanında hânmansız bir serseri olmak o günlerin acısını en derinden hisseden bir şairin kaleminden işte böyle dökülür...

Hayır, mâtem senin hakkın değil...
Mâtem benim hakkım
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KÜRSÜSÜ SİYAH ÖRTÜ İLE KAPLANIYOR

Selahattin Eyyubi'lerin,  Fatih'lerin yurdu dört bi yandan işgal altındadır artık. Huzurla ve barışla idare edilmiş topraklarda artık zulüm ve gözyaşı hakimdir. Öyle ki 8 Temmuz 1920 günü Osman Gazi'nin türbesini gelen Yunan komutan Venizolos'un oğlu Sofokles Osman Gazi'nin sandukasını tekmeleyerek mukaddesata saygısızlık yapmakta kendinde hak görmüştür . Sandukasının başında sarfettigi cümleler Tarihe bir ibret levhası olarak kazınmıştır adeta

- “Kalk koca Türk!.. Senden ırkımın intikamını almaya geldim. Bak kurduğun devlet parça parça oldu. Bursa’yı eski sahibine iade ettik. Zelil neslin şimdi elimizde bir köle durumunda bulunuyor. Kalk!.. Seni bir kere daha öldüreyim de ırkımın intikamını alayım!..

” Bir müddet türbenin içinde kılıcını sallayarak dolaştıktan sonra zafer kazanmış bir kumandan havasına bürünen Venizelos’un oğlu, ayağını sandukanın üzerine koyup kılıcına dayanarak fotoğrafçıya şöyle seslenmişti :
“Çek bakalım bir Bursa hatırası…”

Bursa'nın dört bir yanında yıkım başlamıştır.
Bombalarla tahribe yeltenilen Bursa Ulu Cami'de bundan payına düşeni  alır.
...
Bütün bu olanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Burdur Milletvekili İsmail Suphi Bey tarafından dile getirilince, milletvekillerinin kendilerini tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağladıkları görülür.Meclis tutanaklarına da yansıdığı gibi meclis’te gözyaşları sel olup akar
...
Bursa'nın işgali herkeste çok derin bir üzüntüye sebep olur ve bu yüzdendir ki bu işgalin ardından tutulan yası belirtmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne siyah örtü örtülür, ta ki zulüm dolu 2 yıl 2 ay 2 gün geçene kadar. Osman Gazi'nin şehri güzel Bursa'nın 11 EYLÜL 1922 tarihinde esaretinden kurtuluşuna kadar.
...
Her şehir çok özel ve güzeldir ama Meclisin Bursa için göstermiş olduğu bu hassasiyet sanırım Ecdadına olan saygısından kaynaklı. Çünkü Bursa öylesine bir şehir değil, Osman Gazi'nin hayali, Orhan Gazi'nin mirası, Ecdad yadigarı bu şehirde sahip çıkılmayı bekleyen çok önemli bir değer var... İşte bu değerdi bu insanları birleştiren, bu ülke için savaşmaya sürükleyen.
...
Bursa'nın Yunan işgalinden kurtulduğu 11 EYLÜL "Yeşil Bursa'nın  Al sancağına kavuştu" kutlu gündür...
11 EYLÜL'ÜN KUTLU OLSUN GÜZEL BURSA...

6 Eylül 2016 Salı

GEMİLERİ KARADAN YÜRÜT DEHA; FATİH SULTAN MEHMET

"İstanbul elbet birgün feth edilecektir Onu feth eden komutan ne güzel komutan, onu feth eden asker  ne güzel askerdir" (Hz. Muhammed)

...
Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethinin üstünden geçen 563 yıla rağmen hala "FETİH" deyince göğsümüz kabarıyor, İçimiz coşuyorsa, ecdadın deha zekasıyla iman gücüyle karadan yürüttüğü gemiler günümüz teknolojisinde bile hala bizi hayrete düşürüyorsa kusura bakmasın hiç kimse ama böyle bi Ecdadın torunları olmakla ancak gurur duyulur...
...
Nice şanlı zaferlerle dolu tarihimizin en mühim hadiseleri bana göre sıkça dile getirilmeli...Sürekli övünmek için degil geçmişinden ders çıkarmak ve zorluklarla  mücadele ederken yılmamanın ne demek oldugunu Fatih Sultan Mehmet Han'ın o zor  fetih günlerinde bulmak gerekir. Çünkü Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul Surlarının önüne geldiğinde "YÂ BEN İSTANBULU ALIRIM, YA İSTANBUL BENİ" diyerek kararlılığını, bu işe verdiği gönlünü ortaya koymuştu. Gemileri karadan yürütmekte, davasında kararlı olan bi insanın çılgınlıkta sınır tanımayacıgının en büyük ispatıdır
...
Haftasonu Değerli Tarihçi-Yazar Ahmet Anapalı hocamın Karaköy Taksim Galata turunda Haliç'e gerilen zincirin yerini ve gemilerin karadan yürütüldüğü güzergahı
bizzat yerinde tetkik ettik ve bu güzergahı adım adım yürüdük...


Peygamber müjdesi bu Aziz şehrin kutlu askerleri olabilmek için verdikleri mücadeleyi bu yollarda hissettik... Kolay olmayan yollarda çekilen sıkıntılar, sizi  tarihe kahraman olarak geçiriyor... Onlar sadece İstanbul'u fethetmedi Dünya tarihi boyunca hafızalarda silinmeyen bir hadiseye de isimlerini altın harflerle yazdırdı...
...
Gemilerin geçisini engellemek için Haliç'e gerilmiş olan zincirin bir tarafi Sarayburnu'nda Sepetçiler Kasrı'nın bulunduğu yerde Mangana Sarayı'nın önündeki bir sütuna diğer tarafı Karaköy Yeraltı Camii'nin bulunduğu yerde olan bir sütuna bağlanmış olan bu zincir Fatih Sultan Mehmet Han'a tarih içinde tarih yazmasına sebep oldu...
...
22 Nisan 1453 tarihinde Tophane limanı civarından yukarı çıkılarak, bugünkü Kumbaracı yokuşunu takiben, Asmalı Mescit’ten Tepebaşı yolu ile Kasımpaşa arasına ulaşan bir patika yapıldı ve kızaklarla kaplanıp yağlandı. Bu gemilerin altına koymak için de arabalar yapıldı. Bir çok sayıda manda ve öküz bulundu.
Cenevizli casuslar da bu çabayı fark ediyorlar ama bununla neye ulaşılacağını anlamıyorlardı.
Sonrasında Kasımpaşa indirildiği genel kabul görülen bu 67 parçalık donanma akşam hava kararmasindan sabah gün ağırıncaya kadar  yaklasik 8 saatlik süre zarfında Haliç'e ulaştırılmıştır.
...
Hatta Bizans askerleri, sabahleyin Osmanlı gemilerini Haliç’te görünce, herhalde zincirleri kırıp geçtiler diye zincirleri kontrol etmişler ve gördükleri manzara karşısında hayrete düşmüşlerdir. Onları hayrete düşüren bu olay bir Çağın kapanıp bir çağın açılışına sebep olan İstanbul'un fethini hızlandırmış askerimize de büyük moral olmuştu...

...
Bu esnada Molla Gürani, beraberinde öğrencileri ile geldi. Molla Gürani, fethin Sultan Mehmet’e nasip olacağını şu sözleri ile vurguladı:

"Sultanım, bu fetih sizin nasibiniz. Asla pes etmeyin. Yanımda destekçilerim ile geldim. Kefenlerimiz de yanımızdadır ve son nefesimizi verene dek fetih için mücadele etmeye hazırlıklıyız" sözlerini söyledi.
...
22 Nisan sabahında Haliç’e indirilen gemiler sayesinde böylece Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Öte yandan kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hâlâ kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa son bir kez Mehmed’i teslim çağrısı yapmaya ikna etti ancak imparator teklifi yine reddetti.
Bunun üzerine Mehmed 24 Mayıs’ta ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.
En nihayetinde 29 Mayıs 1453 günü bu kutlu gün gerçekleşti ve Konstantinopolis yani Güzel İstanbul'umuz bizim oldu.
...

Tarihle tarih üzerinde yürümek, ecdadın iz sürdüğü topraklarda onların ruhunu hissetmek heyecan verici olduğu kadar insanın ruhunu besleyen de bi durum... Bence mutlaka bi gün bu güzergahı adım adım gezin, ecdadı bizzat yerinde yerinde yad etmenin güzelliğini sizde yaşayın...

Kaynakça; Kemalpaşazâde, Kritovulos, Tarih-i Sultân Mehmed Hân-ı Sânî,-Bizans Tarihi, Solakzâde, Tarih-i Ebu'l Feth

2 Eylül 2016 Cuma

MEDENİYETLERİN BEŞİĞİ İZNİK
...
Bursa'nın tarihi zenginliğine zenginlik katan ve bir çok Kadim Medeniyete evsahipligi yapmasıyla her yanı tarihle bezeli,  Bursa'nın bir şirin ilçesinin adıdır İznik...

İznik Gölü boyunca kurulmuş sakinliği ve huzuru içinde barındıran ziyaret edenlere anlatacağı nice hikayeleri bulunan bu ilçe, Antik Roma'dan, Hristiyan  Roma'ya, Anadolu Selçuklu'dan, Osmanlı'ya kadar bir çok Medeniyete başkentlik yapmıştır...
...
M.Ö 316 yılında Büyük İskender'in kumandanlarından Antigonos tarafından kurulan İznik, kuruluşundan bir süre sonra Lysimakhos tarafından  ele geçirilir ve bu şehre sevgili karısının ismi yani Nikea ismini verilir.
Rumca "İz" şehrin(surun içi) manasına geldiğinden "İznikea" denilen şehir, daha sonrasında da günümüze de  adı İznik olarak gelmiştir...
...
Alparslan'ın 1071 Malazgirt Zafer'inin ardından Anadolu Selçuklu Devleti tarafından ele geçirilen bu şehir 1075-1086 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti'nin de ilk başkenti olacaktır...
...
İstanbul Surları gibi üçlü koruma sistemi ile yapılmış İznik Surları'na dört ayrı kapıdan girilir. (İstanbul kapı, Göl Kapı, Yenişehir  Kapı ve Lefke Kapı)
...
İZNİK AYASOFYA(ORHAN) CAMİ

İznik Ayasofya IV.yy'da bazilikal planda inşa edilmiş bir Hristiyan klisesidir. Dünya tarihinde çok önemli bi yere sahiptir özellikle Hristiyan dünyası için oldukça önem arzeden ve Hristiyanlarin Hac için geldikleri kliselerden biri sayılan İznik Ayasofya'sını bu kadar önemli yapan unsur nedir?
Çünkü burası Hristiyan Dünyasında gerçekleşen 1. 2 ve 7. İznik  konsillerinin gerçekleştiği yerdir. Tabiri yerindeyse Hristiyanligin birkaç din adamı tarafından yeniden yazıldığı yerdir... Bu konsil toplantılarının içeriğini düşündükçe hiç bozulmadan günümüze gelmiş İslamiyet'in değerini bir kez daha anlıyor insan...
...
İslam Savaş hukukuna göre savaşarak fethedilen topraklarda bulunan kliseler "Kılıç Hakkı" olarak Camiye çevrilirdi. İzniğin en büyük klisesi olan İznik  Ayasofya da, Orhan Gazi'nin 1331 İzniği fethetmesinin ardından fethin sembolü olarak Camiiye çevrilmiştir.
...
Dinler arası hoşgörü ve güzelliği içinde barındıran İznik Ayasofya Cami bence İstanbul Ayasofya'mız içinde güzel bir örnek olarak gözümüzün önünde durmaktadır...

SÜLEYMAN PASA MEDRESESİ
..
1332 yılında Orhan Gazi'nin Nilufer Hatun'dan olma büyük oğlu tarihte "Rumeli Fatihi" diye de anılan Şehzade Süleyman'ın yaptırdığı medresede bir dem huzur arayanların çay kahve icebilecekleri çok hoş bi mekan
...
Tarihte medrese binası olarak kullanılmış  günümüzde ise İznik Çinileri'nin harika eserleri, tabloları süs eşyalarından oluşan dükkanları da görülmeye değer
..
İZNİK ÇİNİSİ
...
İznige gelipte İznik Çinisi'nin tasavvufi hikayesini dinlemeden gitmek İznigi eksik anlamak olur sanırım...

Tasavvufta "Hamdım,piştim, yandım" sözüyle yoğrulmuş,bi nevi ateşte açan lalelerdir İznik Çinisi... Onun oluşum hikayesi bir insanın doğumuyla ölümü arasında geçen hayat mücadelesini özetler gibidir adeta...

İznik çinisi 15. yüzyılda ortaya çıkmıştır. O dönemde yapılan Bursa Yeşil Camii ve Türbesinde Bursa Muradiye Camii'nde ilk örneklerine rastlanır. 16. yüzyıldaysa Osmanlı Devleti'nin güçlenmesi ve yeni yapıların ortaya çıkmasıyla İznik çinisi en ihtişamlı günlerini yaşadı. Bu dönemde yapılan Süleymaniye Camiinde ve Selimiye gibi eserlerde İznik çinisiyle süslemeler yapılmıştır.
...
I.Murat'ın sadrazamı Candarlı Halil Paşa tarafından yaptırılan Yeşil Cami ve
Osmanlı'nın günümüze kitabesi ulaşmış ilk camisi olan İznik Hacı Özbek Cami de görülmeye değer... Orhan Gazi'nin eşi ve eserleriyle Bursa'ya hayat vermiş Nilüfer Hatun'un da burada birçok eseri mevcut her ne kadar şu anda ziyaret etmek  mümkün olmasada...
...
"Ben ol dost bahçesinin bülbülüyüm
İlahi bülbülü gülden ayırma"
sözlerinin sahibi burada medfun Eşrefoglu Rumi hz.lerinin kabrini ziyaret ederek buranın maneviyatindan bereketlenmenizi tavsiye ederim...

Bursa'nın şirin ilçesi İznik tüm bu güzellikleriyle ziyaret edilmeyi sonuna kadar hakediyor... Bence bigün muhakkak yolunuz buraya düşsün...

30 Ağustos 2016 Salı

MURADİYE; SABRIN ACI MEYVESİ
...
Muradiye'yi dolaşırken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hep o dizeleri yankılanır beynimde
"Muradiye Sabrın Acı Meyvesi,
Ömrünün Timsali Beyaz Nilüfer"
demişti burası için...
...
Sabrın acı meyvesı ne demekti ve Muradiye Külliyesi'ne neden böyle ithaf edildi anlamak için sanırım Muradiye'nin ruhuna kulak vermek gerekiyor...
Sıkıntılı günlere katlanmak zordur elbet. Ama dayanıldığı takdirde sonuçları güzeldir
İşte burada sırlanmış hikayeleriyle ebedi istirahate çekilmiş bu insanların, sakin bir gününüzde gelirseniz eğer size anlatacağı ne çok hikayesi olacaktır...
Dilerseniz bir kaçının derûni hikayelerini dile getirelim...

CEM SULTAN TÜRBESİ

Fatih Sultan Mehmet'in küçük oğlu Cem Sultan Konya'da sancak beyliği yapan iyi yetişmiş bir şehzadedir.  Babası Fatih Sultan Mehmet'in vefat haberini Amasya'da sancak beyliği yapan abisi Sultan II.Beyazit'tan bir gün geç haber alması sebebiyle Payitahta vardığında abisini çoktan tahta oturmuş bulur...
Bunun üzerine Bursa'ya gelerek adına para bastırıp, hutbe okutan Cem Sultan bi nevi padişahlığını ilan eder... Sultan II.Beyazit'ın ordusuyla Cem Sultan'ın ordusu karşılaşır... Cem Sultan'ın ordusu mağlup olunca Akdeniz'e iner ve Rodos Şövalyelerine sığınarak  onların da desteğiyle Vatikan'a gider...Vatikan Cem Sultan'ı elinde bi  koz  olarak kullanır ve Osmanlı Devleti'ni hayli yoran miktarda haraca bağlar... Daha sonrasında Vatikan'da vefat eden Cem Sultan'ın naaşı Bursa'ya getirilir ve Muradiye Külliyesi'ne defnedilir...
Vatikan yönetiminin Hristiyan olmasi karşılığında Kardinallik ve ülke yönetimi teklifinde bulunmasını şiddetle reddeden ve ömrü boyunca bi vakit namazını kaçırmamış olması da gerçekten ilginçtir...


ŞEHZADE MUSTAFA

Kanuni Sultan Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan oğlu Şehzade Mustafa'nın hazin hikayesinin her aklıma geldiğinde hüzünlendiren bi tarafı vardır benim için...
...
Taşlıcalı Yahya'nın bu katlin sonrasında yürekleri yakan satırları yıllar sonra bile acının tazeliğini korur gibi adete...
...
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı mustafa hânı
Tolundu mihr-i cemali bozuldı dîvânı
Vebâle koydular âl ile Ali Osmânı.
...

1553 yılında Konya Ovasında Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Çadırına davet edilen Şehzade Mustafa, babasından sonra Osmanlı Devleti'nde en güçlü orduya sahipken yinede o çadıra girmiştir. Hikayenin benim için en yürek yakan tarafı bu bana göre... Tarihte yaşanmış bazı hadiseler de insan etkilenmeden edemiyor... Mert ve Civan bi Şehzade olduğunu yıllar sonra bile hissettirir gibi adeta
Allah ömrümden bereketlenmiş bi âhiret hayatı nasip eder inşallah ona...

Kanunlarıyla Adalet timsali olmuş Kanuni Sultan Süleyman'ın da bizim onda göremediğimiz bi yanı muhakkak olmuştur diyerek hesaplarını öbür dünyaya bırakalım gerisi Allahü Âlem...

II.MURAT TÜRBESİ

Muradiye Külliyesi'ne ismini veren Osmanlı Devleti'nin 6.Padişahı Sultan II.Murat, kendi isteğiyle ahir ömründe tahtından feragat edip oğlu Fatih Sultan Mehmet'i tahta çıkararak Saltanattan vazgeçmiş bir yüce  padişahtır.

Segedin Antlaşmasiyla 10 yil birbirleriyle savasmama karari almış Avrupa, Osmanlı Tahtında 12 yaşında bir çocuk oturması sebebiyle  antlaşmayı bozmuştur... Avrupa Haçlı ordusuna karşı ordusunun başına tekrar geçen Sultan II.Murat Varna Savaşı'yla Balkan topraklarını Osmanlı topraklarına dahil etmiştir
...
1451 yılında vefat ettiginde Çelebi Mehmet'ten devraldigi Osmanli Topraklarını tam 3 katına çıkarmış bir Devlet birakmistir oglu Fatih Sultan Mehmet'e...
Vasiyeti üzre öldüğünde kendinden önce vefat etmiş Oğlu Şehzade Alaaddin'in yanına defnedilmistir.  Mezarının üstü sade  toprakla örtülü olup üstü açık bırakılmıştır. Çünkü Sultan II.Murat öldüğümde "Beni ALLAH'IN Rahmetinden Bereketinden Mahrum Bırakmayın" demiştir.
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi her daim üzerlerine olsun inşallah...
          Muradiye Külliyesinin anlatılacak hikayeleri bitmez...
Hayatın Sessiz tanıklığını yapan bu hazirede biraz huzur bulmak, biraz hayatın  telaşından sıyrılmak istiyorsanız eğer bir gün   mutlaka kapısını çalın derim..

29 Ağustos 2016 Pazartesi

BURSA'DA MEDFUN BİR GÖNÜL SULTANI

Her şehrin bir Fatihi olduğu gibi, birde Manevi Gönül Sultanları vardır... Yükseklerden şehri izleyerek o şehri hem korurlar, hemde kapılarına gelmiş insanların yüreğine bi nebze de olsa inşirah olurlar...
...
Söz konusu eğer Güzel Bursa'mız ise akla ilk gelen isimdir Emir Sultan hz.leri... Medine'de gördüğü bir rüya neticesinde yanan kandili Bursa'da sönmüştür sönmesine fakat onun gönül ateşi insanların gönlünde bi ömür yanmaya devam etmiştir...
...
Soyu Peygamber efendimizin soyuna dayanması dolayısıyla Emir ünvanını alan Emir Sultan hz.lerini Bursa'ya işaret gösteren sebep neydi? Aslında Tarih bilgilerimizi biraz yoklarsak sebebini bulmak çokta güç değil.... Çünkü Emir Sultan hz.lerinin Bursa'ya geldiği tarihlerde Osmanlı Devleti'nde devir Yıldırım Beyazıt devridir ve Bursa o zamanlar Devletin başkentidir.... Yıldırım Beyazıd Han'ın Peygamber soyundan gelmiş bir gönül Sultanına tabiri yerindeyse bir yol göstericisine öyle ihtiyacı vardır ki!...
Ki öylede olur Emir Sultan hz.leri Yıldırım Beyazıt Han'ın hem gönül Sultanı, hem de damadı olmuştur...

Hiçbirşeyin tesadüfi olmadığı bu Kainatta Tevafuk üzerine kurulu bir düzen var vakti saati gelince gerçekleşen...
İşte bu yüzdendir bu insanları doğduğu topraklardan buralara hicret ettiren... 


Varlığıyla Bursa'mızı şereflendiren, her daim herkese açık kapısıyla gönüllere inşirah veren, kimilerine göre hayırlı günlerin başlangıç yeri, kimilerine göre derdini paylaştığın bir huzur kapısıdır...
Her ne için olursa olsun Emir Sultan hz.lerinin ruhu her daim hissedilir Bursa'nın maneviyatına gönlünü adayanlar için...

TARİH SEVDAM

Bu hafta bi heyecan var içimde sebebi benim icin aşikar olan... Yeniden öğrenci olacak olmanın mı yoksa hayaliyle yanıp kül oldugum Tarih Sevdama bi adım daha yaklaşıyor olmanın heyecanı mı bilinmez  ama bu hayaller bigün gerçekleşecek sonu nerde biter bilinmez ama gerçekleşecek biliyorum...
...
Ruhumun ve yüreğimin enderununa işlenmiş olan bu sevgi ve tarihi mekanlarda hissettiğim o huzur, beni bu zamandan koparıyor sanki... Zaten günümüz insanına çokta uyum sağlayamayan ben bırakın tarihin tozlu sayfalarında kalayım...
Sırf bu yüzden bile Tarih okunurdu, Tarih kitaplarının arasında kaybolmak bile mutluluk benim için...
Her hayrın bi başlangıcı var, her hayalin de bi sonucu umarım bu hayrın da, hayallerinde başlangıcı ve umut kapısıdır...
...
Ayasofya'da tarihini dinlediğim bu mekanda inşallah bigün rehberlik yapmakta nasip olur  diyerek, resmine bakıp huzur bulduğum bu mekanlarda Rabbin bi ömür ömrümü tüketmeyi vasıl eylesin inşallah...
#anadoluuniversitesi #tarih #yeniden #öğrenci #olmak

22 Ağustos 2016 Pazartesi

MUHİBBİ; AŞK VE SEVGİYİ KENDİNDE SIR EDENLERE

Kanuni Sultan Süleyman 1534 Irakeyn seferine giderken Konya'ya uğrar... Orada medfun bulunan Mevlana Celaleddin Rumi hz.lerinin türbelerini ziyaret eder, âlimlerin sohbetlerine katılır... Hayır dualarını alarak çıktığı seferini zaferle neticelendirir...
...
Dönüş yolunda tekrar Konya'ya uğrar.. Mevlana hz.lerinin türbedari Osman Dede'nin sohbetlerinden bereketlenir. Bu sırada memleket meselelerinden bazı durumları arz edince onlardan yüreğine inşirah verecek cümleler duyar...Sohbet esnasında kendinde manevi coskunluk hâli  hasıl olur... Bunun sebebi sorunca ona şöyle derler...
"Bu çeşit manevi tesir ve kalp aydınlığı başka meclislerde hasıl olmaz.Ancak gönül sahiplerinin Allahü teâlânın sevdiklerinin yüce meclislerinde ele geçer" derler...
...
Kanuni Sultan Süleyman buna hayret edince
"Sultanım hersey kendisine uygun olan şeye tesir eder.Yani söz ve kalıba ait olan şeyler  görünen his ve uzuvlara tesir ettiği gibi,  hâle ve kalbe ait olan şeyler de görünmeyen duyguları aklı, kalbi ve ruhu aydınlatır" buyururlar...
...
O günden sonra Kanuni Sultan Süleyman Aşk ve Sevgiyi kendinde Sır eden manasına gelen "MUHİBBİ" mahlasını kullanır...
...
Bir Cihan Padişahı, Yedi iklimin Sultanı Sultan Süleyman ve Aşkı ve Sevgiyi Sır etmiş MUHİBBİ mahlasiyla yazılmış şiirleri..
...
 Bana dildârın cefâsı hoş gelir
Nitekim gayre vefâsı hoş gelir

Derdi ile hoş geçer dil dilberin
Derd sanma kim devâsı hoş gelir

Zahm-ı peykânı kızıl güldür bana
Bülbülüm hâr-ı belâsı hoş gelir

Yâreme merhem durur çün zahm-ı dost
Cânıma tîr-i belâsı hoş gelir

Ey Muhibbî âleme şâh olmadan
Dilberin olmak gedâsı hoş gelir

4 Ağustos 2016 Perşembe

AYASOFYA;  BİR ZAMANLARIN BAŞLANGIÇ MERİDYENİ

Tarihi mekanlar geçmişlerinde sakladıkları sırlardan mı bilinmez hepsi farklı farklı duygular hissettirir bana.
Ayasofya'nın da havası hep bi hüzünlü gelir nedense.
Bir zamanlar Osmanlının Cami-i Kebir ilan ettiği bu mabedin bi hikayesi daha var ki tarihin aslında ibret levhası halini bizlere nasıl da ayan beyan anlatıyor...
Bugün Londra'nın Greenwich şehrinden geçen başlangıç meridyeni 1884'lü yıllara kadar Ayasofya'nın hilalinden geçiyormuş...
 ...
Yedi cihana hükmetmiş Atalarımızın Dünya üzerindeki etkisine bakın...
 ...
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya camiye çevirir ve yanına İstanbul'un ilk Üniversite binasını Fatih Medresesi'ni inşa ettirir... Fatih Sultan Mehmet'i büyük yapan unsurlardan biri ilme ve alimlere verdigi önem... Zamanın büyük alimlerinden Semerkand'da doğmuş  Ulugbey medresesinde yetişmiş Ali Kuşcu'yu büyük bir merasimle İstanbul'a getirtir ve bu medreseye müderris yapar... Ali Kuşcu En büyük eserlerini burada sunar Fatih Sultan Mehmet'e...
...
Ayasofya her zaman ilim ve alimlerin yuvası olması ve Osmanlı Devleti'nin Dünya'da tek söz sahibi imparatorluk olması sebebiyle Başlangıç meridyeni Ayasofya'nın hilalinden geçer...
...
Tarih bilgisi geçmişle bugünümüz arasında bi köprüdür aslında... Öyle bir köprü ki geçmesini bilene ders, geçmesini bilmeyene hezimet olur... Biz ders çıkaranlardan ibret alanlardan olalım inşallah..

28 Temmuz 2016 Perşembe

Bugün 1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt'ın Timur'a esir düştüğü günmüş...
...
Kaderin bi cilvesi mi bilinmez ama tarihte karşı karşıya gelmis bu iki insanin aslında geçmişte birleştiren çok ilginç bi bağ vardır...
...
Bursa'mızın Manevi Sultanı Emir Sultan hz.leri Özbekistan'ın Buhara şehrinde doğmuştur... Peygamber efendimizin rüyasına teşrifi ve ricası doğrultusunda manevi ışıkla Bursa'mızı şereflendirir... Daha sonrasında Yıldırım Beyazıt'ın damadı ve ona yol gösterdiği gönül Sultanı olur...Çoğumuz burayı biliriz ama ilginç birşey varki Emir Sultan hz.lerinin Babası Emir Külal hz.leri de Timur Han'ın hocasıdır...
...
Oğul (Emir Sultan),Yıldırım'ın,  baba (Emir Külal)'de Timur'un hocası...
...
Sonra da bu tablo geliyor insanın gözüne kaderin bi cilvesi nasıl da cereyan etmiş...
Tarih kitapları bize Timur Han'ı hep kötü bi karakter olarak tanıtsada şunu da unutmamak gerekir...
Bi savaşı kazanıyorsunuz ve kazandığınız devletin başkenti olan Bursa'yı yağmalamadan kendi topraklarıniza katmadan geri dönüyorsunuz...Mümkün mü sizce?
...
Timur Han hiçbir zaman Bursa'yı yağmalamamıstır...Emir Sultan hz.lerinin Bursa'da oluşu da buna çok büyük etkendir...
Tarihin bu sıradışı hikayeleri beni hem şaşırtıyor hem de daha çok öğrenme isteği uyandırıyor...
...
Ömür vefa ettikçe, bunun gibi daha çok hikayeleri kaleme almak nasip olur inşallah

26 Temmuz 2016 Salı

AÇ BESMELEYLE İÇ SUYU, HAN AHMETE EYLE DUA
...
Konumu,güzelliği ve gönüllere dokunan hikayesi itibariyle beni en çok etkileyen çeşmelerden biri Sultan III. Ahmet çeşmesi...
...
 Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun kapısının önündeki bu muhteşem çeşme Sultan III.AHMET'in damadı Nevşehir Damat İbrahim Paşa tavsiyesiyle Kayserili Mehmet Ağa'ya yaptırılır...
...
Güzel olan bi hikayesi var ki o da şu; Osmanlı Devleti'nde bi eser yapıldığında mutlaka o eserin banisini taltif için bi şiir yazılır ve şiirin son satırı o eserin ebced hesabıyla yapılış tarihini verirdi... Sultan III.Ahmet bu çeşme için bi şiir yazar son mısrayı "Besmeleyle iç suyu han Ahmete eyle dua" yazar fakat tarih bi türlü tutmaz...
...
Hocası Hafiz Osman'a gider ve ona bu durumu danışır... Hocası da ona "Hünkarım başına bi Aç ekleyiniz" der...
Böylelikle "Aç besmeleyle iç suyu, Han Ahmete eyle dua" mısrasıyla bu çeşmenin miladi yapılış tarihi olan 1729 tarihi, tabiri yerindeyse tarihe Altın harflerle düşürülür...
...
Bir çeşme yaparken bile bu kadar sanat, incelik ve zerafet gözeten bi toplum bilmiyorum daha ne denir...
Keşke bıraktıkları bu eserin hayrını devam ettirebilsek...
...
Besmeleyle içilen su, edilen dualar daim olsa...Çeşmesinden şu içemesekte Han Ahmete dua eyleyelim lütfen bize böyle  güzel bir miras bıraktığı için...

18 Temmuz 2016 Pazartesi

ALLAH'IN YARATTIĞI BİR KULUM İŞTE

Fani ömrümde bir yaş daha aldığım gündeyim. Herkes için bugünün değeri, önemi farklıdır elbet ama benim için yeri çok başka.

Zira bugün muhakeme günü benim için,  ölüme bi yaş daha yaklaştığım bugünde geçmişini sorgulama günü...
Allah'ıma, hayatım için bahşettiklerine şükür günü...
Kabullenme, kaderine razı olma günü...
Eni sonu ölüm olan bu hayatta ne için yaşadığını hatırlama günü...

Kırgınlıklar, kızgınlıklar, sitemler, sevinçler geçip gidiyor da insanin içinden, onların bıraktığı derin izler ne çok şey öğretiyor insana.
Şükür ki imtihan için yaşanılan ömrün, yalnız ve yalnız Allah'a emanet olduğunu hatırlayarak ve bilerek yaşamama vesile oldu.

Her yaş günü bi dilek tutulur ya bir dileğim var elbet çok istediğim ,defalarca kez söylediğim, her duama kattığım.
Kaderime kader ortağı ettiğim Tarih sevdam, hayallerim...Ruhumu dinlendiren huzur veren bi yanı var ki vazgeçmek mümkün değil artık...

Gönüllerde olanı yalnız sen bilir sen işitirsin Rabbim beni senin yolundan ayırma...

13 Temmuz 2016 Çarşamba

ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR

Ne zaman bir an için ümitsizliğe düşsem içime bi ayetin ferahlığı düşer. Bakara Suresi  153.Ayet ne güzel bir ayettir.

Bu ayetle beraber hatırladığım öyle güzel bir hikaye var ki, ibret almak isteyen, umut ışığı arayan gönüllere inşirah olarak gelsin

Tarihler 1517 Yavuz Sultan Selim aşılmazı güç Sina Çölü'ndedir. Sonunda halifeliği devralacagı o muzaffer zaferi öncesi onu çetin bir sahra beklemektedir.
Bi ara çölde yolunu kaybeder ordu dağılmak üzeredir.Yavuz Sultan Selim bi an için ümitsizliğe düşer. İşte onun o umutsuz, moralsiz anında yanında biri vardır ve ona "Üzülmeyin Hünkarım Sabredin, Allah sabredenlerle beraberdir" der.
Sonra ne mi olur yıllardır yağmur yağmayan o çorak topraklara tam da ordu geçerken Allah'ın rahmeti düşer.
Yağan yagmur sayesinde arabalardaki yüzlerce top, kumların katılaşması sonucu kolayca geçirilir. Ordu ve hayvanlar su sıkıntısı çekmez. Aşılmaz denilen o Sina Çölü tam 11 günde geçilir. Harb tarihine bi ilk olarak geçen bu hadise acaba bi ayetin doğruluğunu daha ne güzel anlatabilirdi.


Yavuz Sultan Selim'in yanında olan bu kişi onun musahibi, müşahidi, Can dostu Hasan Can'dır.

1520 Yavuz Sultan Selim Şir Pençe yani cilt kanserinden ölüm yatağında iken yanında yine Hasan Can vardır.
Ona "Bu ne haldir Hasan Can" diye sormustur.
"Hünkarım simdi Allah'la olmak vaktidir" demesi üzerine  Yavuz bi an için doğrulup "Ey Hasancan sen bizi bugüne kadar kiminle sanıyordun" diyerek belki de ahir ömründe en yakın Can dostuyla son sohbetini gerçekleştirmiştir
Bugün Yeşil Türbe'nin haziresinde medfun olan Hasan Can'ın kabri yıllardır ihmal görmüş olmanın mahzunluğuyla öylece durmaktadır.
Sırdaş olabilmenin, en ümitsiz aninda bi insana nasıl dayanma gücü verilebileceğinin timsali ibretlik hikayeleri kabrinin başında anlatılmayı bekliyor belkide.

Hatırlayan, hatırlatan olmak ümidiyle...

10 Temmuz 2016 Pazar

Bu aralar facebookta Piri Reis ile alakalı  bir yazı ne zamandır dikkatimi çekiyor.

"Piri Reis 1513 yılında ilk olarak Güney kutbunu çizdi.
Araştırmacıları çok seven Osmanlı 80 küsür yaşındaki Piri Reis'in kellesini ucurdu"
şeklinde...

Bunu kendime dert edinen ben, belki birilerine faydam olur diye yazıya almak istedim çünkü ortada yanlış açılardan ele alınan büyük bi itham var.
Keske birilerini karalarken azıcık kitap açıp okusak araştırsak, Neden? diye bi sorsak ama biz her zaman çamur at izi kalsın mantığı çok çabuk yargılıyoruz bunun ahiretini vebalini hiç düşünmeden...

Piri Reis gerçekten de 1513 yılında gerçeğe en uygun Dünya haritasını çizen ilk kişidir. Büyük bir denizcidir, çizimleri hala sırlarını korumaktadır.
..
Piri Reis 1552 de büyük bi sorumlulukla görevlendirildi. Kizildeniz ve Basra körfezini  Portekiz hakimiyetinden temizlemek ve Hicaz toprakları yani Mekke Medine bölgesini Portekizlerin muhtemel saldırılarından korumaktı. Tedbirli olmalıydı çünkü bu bölge oldukça muhkemdi fakat yola çıktığı andan itibaren bi çok yerde emre itaatsizlik yapmış ve bölgeyi oldukça zor bir duruma sokmuştur. Nihayetinde üç gemiyle o bölgeyi terk ederek bi nevi Hicaz topraklarını Portekizlerin işgaline açık hale getirmiştir. Olay çok teferruatlı fakat en kısa özeti bu şekilde.

Tüm bunlar göz önünde tutulduğunda bi karar verilmesi gerekiyordu çünkü Osmanlı Devleti'nde devletin bekásı herşeyin önünde tutulmuştur.Kaldı ki söz konusu Mekke ve Medine gibi mukaddes topraklarsa.
Dîvânı Hümayun'dan çıkan karar neticesinde Piri Reis 1554 yılında idam ettirilir.

Şimdi tüm bu tabloyu göz ardı ederek nedenlerini, sebeplerini sorgulamadan bi kitap açıp okumadan 600 yıllık köklü bi geçmişi olan bi devleti ağır ithamlarla suçlamak ne kadar doğru bi kez daha düşünmek lazım.

Suçlamak kolay, yargılamak kolay ama aslolan Haklının Hakk'ını verebilmektir. Tarihini bilmeyen toplumların sonu malesef çok acı... Biz bilenlerden ve sahip çıkanlardan olalım inşallah... 

7 Temmuz 2016 Perşembe

Tarihi, doğası,muhteşem manzarasıyla bugün  gönlümden gözümden Amasya geçti...
Bugüne ait tarihi notlar düşmezsem olmazdı zira Amasya açık hava müzesi gibi her yanı tarihle bezeli...
Şehrin siluetinde ilk göze çarpan Kral Kaya mezarları ilk çağ Krallarına ait, tıpkı Mısır firavunlarının ölümsüz olma hırslarına yenik düşerek inşa ettirdileri Mısır piramitleri gibi. Tabi Mısır piramitlerinin başına gelen kaçınılmaz son burada da cereyan etmiş. Dünyalar seninde olsa öbür dünya işlediğin iyi ameller dışında sana fayda verecek bişey götüremiyorsun malesef..
Mezarların yukarısında Evliya Çelebi'nin anlatımıyla burçları bulutlara değen Harşena Kalesi ve o muhteşem Amasya manzarası ne diyeyim mutlaka bi gün görün anlatılmaz yaşanır derler ya tam da öyle bi yer

Yesilirmak nehrinin kenarında II.Beyazit külliyesi 1486 yılında II. Bayezid'ın Osmanlı saltanatının kendisine nasip olmasının bir şükranı olarak inşa ettirilmiştir. Burada en güzel yerlerden biri  Taşlıcalı Yahya'nın şiir defteri ve hz.Osman dönemine ait orjinal Kuran'ın da olduğu el yazmaları kütüphanesi. İçimde bugün orayı görememenin üzüntüsü var hala, bayram olması sebebiyle...
.
Fatih Sultan Mehmet'in ünlü hekimlerinden olan Şerafettin Sabuncuoglu'nun bir İlhanli eseri olan müthiş şifahanesi, müzikle şifa edilen akıl hastaları ve tıbbi birçok uygulama,. Atalarımızın ilimde aslında ne kadar da ileri düzeyde olduklarını bize nasıl da güzel anlatıyor.
Amasya bir Osmanlı sancagi gönül isterdi ki Şehzadeler'in ikamet ettiği Sarayı da görseydik ama Manisa, Edirne Sarayları gibi malesef hiçbişey kalmamış geriye. Keşke aslına uygun tekrar inşa edilse çünkü bu şehirler sıradan şehirler değil. Osmanlı buraları sancak kabul ettiyse vardır bi bildiği diyerek yine gönlümün kopamadığı bu güzeller güzeli Amasya şehrinden ayrılıyoruz...

2 Temmuz 2016 Cumartesi

MUİNEDDİN PERVANE TOKAT MEDRESESİ 
Selcuklu veziri Muineddin Pervane'nin Tokat medresesi ve arkasında tüm heybetiyle Tokat kalesi...
Tarihle içice geçmiş şehirleri çok seviyorum. Zira Tarihi okumak kitaplara sığmayacak kadar uzun ve heyecanlı yol. Tarihe duyduğum heyecansa kelimelere sığmıyor sanırım.
..
Pervane adında bi sürü eser mevcut Tokat'ta çünkü çok önemli bir şahsiyet Tokat için.
..
Muineddin Pervane Müslüman olmayan Moğollarin Anadolu'yu istilasinda Tokat'ı korumaya çalışmıs Moğollara dost gözüküp bu yörenin İslami değerlerinin ve eserlerinin bozulmaması için çok çaba sarfetmistir...
..
Fakat 1277 Elbistan savaşında Moğollarla beraber orduya katılıp daha sonrasında Memluklu Sultanı Baybarsla işbirliği yaptığı anlaşılınca pusuya düşürülürüp işkence ile şehit edilmiştir...
..
Ne diyelim mekanında şahsında yad ettiğim  Anadolu'yu Moğol istilasinda savunan bu büyük şahsiyetlerin mekanı cennet olur inşallah...

1 Temmuz 2016 Cuma

OKU!!! YARADAN RABBİNİN ADIYLA OKU

Peygamber efendimizin bize en büyük mirası Kuran'ı Kerim bu gecede nazil olmaya başlamıştır. Bunu hepimiz az çok biliriz ama atladığımız belkide farkedemedigimiz bi ayrıntı vardır bu gece için o da Allah'ın bize ilk emri...

Duyduğumda tüylerimi diken diken eden o söz
"İKRA" yani "OKU" emri neden ilk emirdir hiç düşündürür mü sizi... Bundaki hikmet nedir Alemlerin Rabbi neden okumamızı bu kadar önemsemistir...
Çünkü ilim öyle bir güç ve değerdir ki; Âdem (as) onun sayesinde meleklere üstün kılınmıştır.
İlim öğrenmede farklı bir tılsım vardır...Kainatta herşey canlıdır herşeyin bir ruhu vardır ya insanı da besleyen canlı tutan şey ilim öğrenmektir... "İki günü birbirine eşit olan kişi ziyandadır" demiş Peygamber efendimiz(s.a.v) işte bu eşitliği bozan şeydir ilim...
Böyle gecelerin önemi, belki de sırrı burda yatmaktadır bence...
Yaradan Rabbiyle adıyla okuyan, ilim öğrenen öğreten kişilere ne mutlu... Kadir gecemiz mübarek olsun inşallah

25 Haziran 2016 Cumartesi

SEVGİSİNİ BAŞINA TÃC YAPANLARIN HİKAYESİ 
N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o gülün
..
Her şiir hikayesiyle anlamlı sanırım çok sevdiğim bu şiir Sultan I . Ahmet'in Peygamber sevdası sebebiyle dile gelmiş, sevdiğini ancak başında Tãc yapan kişilerin anlayabileceği kadardır manidar bir şiir...
..
Hikayesi kısaca şöyledir...
Sultan I.Ahmet Memluk Sultanı Kayıtbay'ın türbesinin içinde Peygamber Efendimize ait Kadem'i Şerifini duyunca yeni yapılmış ama yanında Ayasofya bulunması sebebiyle cok fazla ziyaret edilmeyen Camisine cemaat çekmek maksadıyla Kadem-i Serifi İstanbul'a getirtir. Önce Eyüp Sultan türbesine daha sonra Sultan Ahmet Camine gelen Kadem'i Şerif bir gün Sultan I . Ahmet'in rüyasına girer, mahkeme kurulmuş Kayıtbay Peygamber efendimize şikayetini dile getirir.
“Ey Allah’ın Resulü! Ümmetinden bu zât, benim türbemi ziyarete vesile olan ‘kadem-i şerifiniz’i aldırdı, kendi camiine koydurdu. Bu amelinden dâvâcıyım.”
Kan ter içinde uyanan Sultan I.Ahmet için Kadem-i Serifi yerine götürme yolu gözükmüstür...
Ancak Kadem-i Seriften ayri kalmaya yüreği dayanmaz ve aynı şekilde bir sorguc yaptırır ve sarıgına  takar... Sen benim başımın tacısın diyerek ona olan sevgisini muhabbetini yüceltir ve dilinden yukarıdaki dörtlük dökülür...

No’la tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusülün...
..
Böyle sevgi ve muhabbet karşısında ne denir ki.
Onların her bir hikayesi derin anlamlar içeriyor. Yıllar sonra yaşayacak bir kızın bi gece yarısı aklına düşüp, yüreğinin kalbinin o insanlarla attığını, onların bu hikayelerinde huzur bulduğunu ve belki birilerinin de yüreğine dokunur diye kaleme alacağını sezinler gibi sanki...

19 Haziran 2016 Pazar

Bugün babalar günü Babası olan insanlar gerçekten çok şanslılar belki ama böyle günlerde benim aklıma hep Babası olmayanlar gelir ve onların hissettikleri...
..
Yaralara tercüman olur mu bilmem ama aklıma Mehmet Akif Ersoy geldi bugün ve onun dram dolu hayatı...
Mehmet Akif Ersoy dar gelirli bi ailenin babasız büyümüş bir çocuğudur evde bi tabak eksik yemek yensin diye yatılı okulda  kalmış, ömrü cephelerde, savaşlarda geçmiş bir insandır...
Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır ve devlet bi yarışma düzenler İstiklal Marşını  yazan kişiye büyük bi ödül verecektir...
Bi çok şâir yarışmaya katılır fakat Mehmet Akif Ersoy katılmaz neden diye sorduklarında şu sözleri söyler "Benim Mehmetçiğim cephelerde şehit olurken para almadı ben nasıl böyle bi şiir için para alırım" der
Sonra para ödülü kaldırılır ve Mehmet Akif Ersoy'a yaz denilir...
Bi gece kapanır odasına ve bi ayet düşer aklına "Korkma"
Sonra gelir devamı
"Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen Al sancak"
Kalemi yoktur elindeki bıçakla duvarlara kazır satırları ve 10 kıtalık o Şanlı şiirimiz duvarlara ve sonrasında bi milletin zihnine en silinmez şekilde kazınmıştır
Ertesi gün mecliste okunur şiir tüm vekiller gözyaşları içinde dinler tam 3 kez...
İşte babasız büyümüş bi insan işte o Şanlı şiiiri yazan Mehmet Akif Ersoy...
Babalar günü denildiğinde bence böyle insanlar da yad edilmeli,edilmeli ki insanlar varlıkta değil yokluktada neler basarabilecegini görsün...
Büyük Şair , Güzel yürekli insan mekanın cennet olsun kabrin Pûr'i Nur olsun inşallah

18 Haziran 2016 Cumartesi

BİZİM GÖRÜŞMEMİZ AHİRETE KALMIŞTIR

Fatih Sultan Mehmet'le Ebu'l Vefa hz.leri arasında geçen hadise her dinlediğimde beni ne çok etkiliyor.
Fatih Sultan Mehmet bir gün Ebû'l Vefa hz.lerini ziyaret etmek ister bugün vefa ismiyle bilinen bölgedeki dergahına gelir... Kapıdakilere onunla görüşmek istediğini söyler fakat Ebû'l Vefa hz.leri görüşmek istemez...
Fatih Sultan Mehmet müsait olmadığını düşünüp daha sonra bi kez daha gelir yine görüşemez. Üçüncü defa gelip yine görüşemeyince o kadar üzülür ki gözünden yaş gelir... Aynı şekilde içeride Ebû' Vefa hz.leri de derin bi üzüntü içindedir. Gözünden yaş geldiğini gören müritleri ona sorarlar...
"Efendim görüyoruz ki çok üzgünsünüz Hünkarımiz da çok üzgün neden görüşmek istemediniz en azından bi 5 dk da olsa görüşseniz olmaz mıydı?" deyince
onlara şu ibretlik cevabı verir Ebû'l Vefa hz.leri...
"Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o kadar fazladır ki şayet biz birbirimizi görürsek birbirimizden ayrilmak istemeyecegiz halbuki o Cihatla Saltanatla  meşgul olmalı. Bizim onunla  görüşmemiz ahirete kalmıştır" der

Bu zamanın penceresinden bakıpta anlayamayacağımız bu hadise aslında tasavvuf ehlinin ileri görüşlülügünü dünya malına tamah etmediklerini bizlere nasıl da güzel ifade etmekte...Tarihe sadece geçmiş zaman  olarak değil yaşanmış hadiselerin hikmetlerinden günümüz 2016'sında bile  kendine pay çıkarabilenlere müjdeler olsun...

Ne diyelim ikisininde ravzalari peygamber efendimizin yanı olsun inşallah

16 Haziran 2016 Perşembe

Hepimizin hayatına dokunmustur Necip Fazıl'ın bir şiiri ama onu Necip Fazıl yapan yaşam öyküsü acaba hangimizin hayatına dokunmustur... Fani olan hayatın fani insanlarıyız hepimiz bu dünya'dan gelip geçicegiz elbet ama fanî olana hürmet ettiğimiz kadar bakî olana yok hürmetimiz...
..
İşte bu düşünceler içinde Necip Fazıl düştü zihnime bugün, çünkü onun sıradışı yaşamı aslında ne sırlar söylemekte hayata dair...
..
Necip Fazıl varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. En iyi kolejlerde okumuş  Avrupa'da eğitim görmüş Türkiye İş Bankası Genel müfettişligi görevine getirilmiş. Dönemin şartlarına göre  Beylerbeyi'nde 3 katlı tripleks villa BMW marka arabaya sahipken, Şan, Şöhret herşeyi varken bişey eksiktir hayatında "Mutlu Degildir" Bi arayış içindedir "Manevi bosluktadır" yani huzursuzdur...
İşte bu düşüncelerle bindiği vapurda uzaklara dalmışken karşısında oturan bir kişi ona "Üstat senin sıkıntının devası Beyoğlu Ağa camindedir. Pazar günü akşamı oraya gel" der ve ordan ayrılır...
..
Sır dolu hikayesi böyle başlar Necip Fazıl'ın Pazar akşamı oraya gider ve sonra şu dize dökülür dilinden...
Siz bana can alıcı gözlerle bir kez baktınız
“İslam çivisini beynime çaktınız”
Sonra hayatı ne mi olmus yokluk sefalet bi dönem  hapislerde geçen bi hayattır. Ama eğer o pazar akşamı oraya gitmeseydi ne olacaktı hayatımızda Necip Fazıl diye biri olmayacaktı belki...
Rabbim bu dünyada kazanmış gibi görünüp öbür dünyada kaybedenler eyleme bizi...
Necip Fazıl gibi Allah yolunda takva ile gönüllerde yer edebilmeyi nasip eyle
..
Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahbe rüzgar artık ne yandan esersen es.
Cennet mekan ruhu şad olsun


14 Haziran 2016 Salı

İMRALI ADASININ İSMİ NEREDEN GELİYOR

1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt Han Timur'a esir düşer ve Osmanlı Devleti Fetret Devri dediğimiz bir döneme girer... Timur Han Çin'e sefer düzenleyeceği için Osmanlı Devleti'ninde yaşayan beyliklere özgürlük tanıyarak bi nevi güçlü olmasını istemez ve o dönem Bursa'da ilmi ve tecrübesiyle Osmanlı Devleti'ne önderlik eden Emir Sultan hz.lerinin oğlunu yani Emir Ali'yi bu adaya götürür...
Emir Sultan hz.leri sabaha kadar Allah'a yalvarır... "Eğer benim oğlum devletin bekasına zeval getirecekse onu benden al, Güneşi üstüne doğurma Yarabbi" der.


Bu dua İbrahim Edhem hz.lerinin oğlunu Kabe'de gördüğünde duanın bi benzeridir aslında   "Yâ Rabbî! İmdâdıma yetiş! "Oğlumu bağrıma basınca şefkati ve sevgisi kalbimde kaynadı. Bunun üzerine bir nidâ geldi:
. "Yâ İbrâhim! Beni sevdiğini söylüyorsun ama  benimle berâber başkalarını da seviyorsun. Bir kalpte iki sevgi olur mu?
(Bi kalpte iki sevgi olmaz ne kadar önemli yüzden İbrahim Edhem hz.lerinin hikayesini ayrı bir sevdim)

Konumuza dönecek olursak Emir Sultan hz.lerinin oğlunu Emir Ali bu adada vefat etmesinden sonra bu adanın ismi EmirAli daha sonrasında da "İMRALI ADASI" olarak günümüze gelmiştir... Emir Sultan hz.lerinin eşi Fatma Hundi Sultan daha sonra cenazesini ordan çıkarıp bugün Emir Sultan hz.lerinin medfun bulunduğu türbenin içine defnetmistir...
Yasemin Dinçer
#kissadanhissehikayeler



GÖZLERİM HERKES GİBİ BAKMIYOR BU ŞEHRE
Tarihe gönül bağı olan insanlar bir şehre her insanın baktığından farklı bakarlar. Onlara göre bir şehre bakınca,günümüz yapıları bir bir silinir de, sadece geçmişin tarihin izleri kalır. Gözlerinde tarihin tozlu sayfalarında olmuş hadiseler bir bir canlanır...
..
Şimdi  peygamber müjdesi bu Aziz şehre bakıyorum da,ne çok hadise canlanıyor zihnimde
..
Fatih Sultan Mehmet'in Kazliçesme'ye kurduğu otagindan İstanbul surlarına bakıp "Yâ ben bu şehri alırım, yada bu şehir beni" dediginde o günkü kararlığı.
..
Latin istilasinda talan edilen İstanbul'u Ayasofya'nın kubbesinden hüzünle seyreden Fatih'in hüznünü.
..
Yavuz Sultan Selim'in kutsal emanetler ve halifeliği devraldığı muzaffer zaferine rağmen otağını Üsküdar'a kurup zaferin yalnız ve yalnız Allah'a mahsus olduğunu nasıl da güzel bizlere anlattığını,
..
Kanuni'nin hüzünle inşa ettirdiği Şehzadebaşı Camini.
..
Peygamber aşığı Sultan I. Ahmet'in Sultanahmet caminin temelleri kazılırken eteğinde toprak taşıyarak, mütevaziligin aslında insanı nasılda yücelttigini
..
Osmanlı İmparatorluğunun 34.padisahi ve 113.islam halifesi Sultan II.Abdülhamid Han'ın 33 yıl tahtta kalarak devletin en zor zamanlarında ülkeyi savunduğu Yıldız Sarayı'nın gözlerden uzak halini
..
İstanbul'un yedi tepesini ve burda medfun gönül sultanlarının kalbime verdiği manevi huzuru...
İşte beni bu zamandan alıkoyan hadiseler.
Bu sebepten gözlerim herkes gibi bakmıyor bu şehre...
#ayrılıkvakti